artıkparlamayanyıldız
mahlasinin aksine fazlasiyla parlayan, ışıltısından gözlerimi alamadığım, takip edilesi ve okunası yazar *
devamını gör...
makale okuma alışkanlığı
yazmayı düşündüğünüz basit sayılabilecek bir ifadeyi bile, sizden önce kimlerin hangi kaynakları göstererek kullandığını, yazdığını araştırırken kazandığınız güzel ama zahmetli alışkanlık. bazen kaptırıp gidersiniz, onlarcasının içinde neyi nerede okuduğunuzu hatırlamakta zorlanırsınız.
devamını gör...
geceye bir fotoğraf bırak
1964'ten acımasızlığın fotoğrafı... fotoğraftaki havuza siyahların girmesi yasaktır. siyah beyaz ayrımını protesto etmek amacında olan karışık bir grup, hep birlikte havuza atlarlar. ancak havuzun ait olduğu otelin james brock adlı yöneticisi, elinde bir kutu asit ile havuzun yanına gelerek onu siyah insanların üzerine döker.
neyse ki asit, havuz suyunun yanında, miktar olarak oldukça düşük olduğundan kimseye zarar vermez. ancak kötülüğün bedenlenmiş hali, bu fotoğrafla ölümsüzleşir.

(görsel, theafricanamericanathlete. com'dan alıntıdır.)
neyse ki asit, havuz suyunun yanında, miktar olarak oldukça düşük olduğundan kimseye zarar vermez. ancak kötülüğün bedenlenmiş hali, bu fotoğrafla ölümsüzleşir.

(görsel, theafricanamericanathlete. com'dan alıntıdır.)
devamını gör...
ged
ursula k. le guin'in yerdeniz büyücüsüdür.
"ged, büyük bir büyücünün çırağı olarak, hemen gücün sırrına erip, ona hakim olacağını sanmıştı. hayvanların dillerini, ormanın yapraklarının söylediklerini anlayacağını sanmıştı; sözüyle rüzgarı etkileyebileceğini..."
"ged, büyük bir büyücünün çırağı olarak, hemen gücün sırrına erip, ona hakim olacağını sanmıştı. hayvanların dillerini, ormanın yapraklarının söylediklerini anlayacağını sanmıştı; sözüyle rüzgarı etkileyebileceğini..."
devamını gör...
imperactus
sözlük radyo'sunda ismail yk çalan yayıncı kişisi.
nokta.
daha ne deyim ki?
hayır, sen değil miydin daha dün bu radyoda hulusi gökmeşe çalan?
peki ya, yine sen değil misin kaçak yayınlarda ciğerimizi deşen?
neydi bu şimdi?
insafsız veled.
sürrealist çalışmaymış. sensin o. al sana sürrealistlik.
nokta.
daha ne deyim ki?
hayır, sen değil miydin daha dün bu radyoda hulusi gökmeşe çalan?
peki ya, yine sen değil misin kaçak yayınlarda ciğerimizi deşen?
neydi bu şimdi?
insafsız veled.
sürrealist çalışmaymış. sensin o. al sana sürrealistlik.
devamını gör...
umut bulut
helal olsun dediğim futbolcudur. nereye gitse formanın hakkını verir yedek dursa sorun çıkarmaz oyna derler çıkar oynar kanada geç derler geçer. böyle futbolcuların hastasıyız.
devamını gör...
hayatın anlamı
kişiden kişiye değişen bir şeydir. kimisi için çok büyük şeylere bağlı olabiliyor her istediğinin gerçekleşmesi gibi. kimisi için ise annesinin bir gülümsemesine sebep olmak bile yetiyor. ama asıl hayatın anlamı başkasını mutlu etmek falan değildir. mutsuz etmemek yeterdir. kişi hayatını kendi kararları doğrultusunda mutlu yada mutsuz geçirsin. başkasının sebep olduğu şeylerle mutlu ya da mutsuz olmak hiçbir anlam ifade etmiyor. önemli olan kendi kayatını kendin yönetmen. hayatın anlamı kendinde saklıdır.
devamını gör...
sabah uyanır uyanmaz pencereyi açan insan
taze hava candır ondandır.
devamını gör...
rahat vermeyen mağaza çalışanı
hayatımda ilk defa alışveriş yaptığımı düşünen kişilerdir.
devamını gör...
müslüman feminist olmaz
pelikancı birine hak vereceğim aklımın ucundan geçmezdi ama bana göre doğru olan önermedir. dayak ayeti, kadının örtünmesi, erkeklerin kuma getirebilmesi, miras eşitsizliği, şahitlikle iki kadının tek erkeğe eşit sayılması gibi şeyleri kabul etmeden tam anlamıyla müslüman, kabul ederek tam anlamıyla feminist olamayacağı düşüncesindeyim. ılımlılık benim harcım değil.
devamını gör...
iştah
açlık ile aynı anlamda kullanılmasına karşın aynı değildir. açlık genel bir besin isteğidir ama iştah belli tipteki bir besine olan istek anlamındadır.
devamını gör...
sabahattin ali
"inmiş sırtıma ömrün
insafsız ilk kırbacı
gördüm başımda bugün
beyazlaşan ilk saçı..."
1926 yılında henüz 19 yaşında saçına düşen ilk ak için yazdığı şiir.
insafsız ilk kırbacı
gördüm başımda bugün
beyazlaşan ilk saçı..."
1926 yılında henüz 19 yaşında saçına düşen ilk ak için yazdığı şiir.
devamını gör...
alain badiou
1937 doğumlu fransız yazar, sosyolog, matematikçi ve filozof. çağının en etkili isimlerinden biridir badiou. yazdığı makaleler ve onlarca eser ile felsefenin en etkili isimleri arasına adını yazdırmıştır ve hakikat, etik, adalet gibi kavramların anlamlarını yeniden inşaa etmiştir. eserlerini anlayarak okumak zaten yeterince zor bu yüzden dilimize çevrilmiş olan eserlerini okumak daha anlaşılmaz olacaktır muhakkak çünkü henüz düzgün bir çevirisine denk gelmiş değilim. kendisinin türkiye'de olan gezi direnişi ile ilgili çıkarımları dikkate değerdir. ek olarak: (bkz: centre international d’étude de la philosophie française contemporaine)
--- alıntı ---
dans le monde d’aujourd’hui, la conviction est largement répandue que chacun ne suit que son intérêt. alors l’amour est une contre-épreuve. s’il n’est pas conçu comme le seul échange d’avantages réciproques, ou s’il n’est pas calculé longuement à l’avance comme un investissement rentable, l’amour est vraiment cette confiance faite au hasard. ıl nous amène dans les parages d’une expérience fondamentale de ce qu’est la différence et, au fond, dans l’idée qu’on peut expérimenter le monde du point de vue de la différence.
alain badiou, éloge de l'amour
--- alıntı ---
(bkz: l'être et l'événement)
(bkz: manifeste pour la philosophie)
(bkz: révolutions brouillon d'un commencement)
(bkz: la philosophie et l'événement)
(bkz: court traité d’ontologie transitoire)
(bkz: métaphysique du bonheur réel)
(bkz: les années rouges)
(bkz: dialectiques de la fable)
(bkz: que pense le poème?)
(bkz: éloge de l'amour)
--- alıntı ---
dans le monde d’aujourd’hui, la conviction est largement répandue que chacun ne suit que son intérêt. alors l’amour est une contre-épreuve. s’il n’est pas conçu comme le seul échange d’avantages réciproques, ou s’il n’est pas calculé longuement à l’avance comme un investissement rentable, l’amour est vraiment cette confiance faite au hasard. ıl nous amène dans les parages d’une expérience fondamentale de ce qu’est la différence et, au fond, dans l’idée qu’on peut expérimenter le monde du point de vue de la différence.
alain badiou, éloge de l'amour
--- alıntı ---
(bkz: l'être et l'événement)
(bkz: manifeste pour la philosophie)
(bkz: révolutions brouillon d'un commencement)
(bkz: la philosophie et l'événement)
(bkz: court traité d’ontologie transitoire)
(bkz: métaphysique du bonheur réel)
(bkz: les années rouges)
(bkz: dialectiques de la fable)
(bkz: que pense le poème?)
(bkz: éloge de l'amour)
devamını gör...
başlık ve tanım engelle opsiyonunun gelmesi
bu başlığı görüyorsam çalışmıyordur, dediğim fasilite. güncelleyin, plz.*
devamını gör...
beş dakika daha deyip iki buçuk saat uyumak
bir üst seviyesi; beş dakika derken yıllardır uyuyan insanlarımız var. tamam ama alarm da bu kadar ertelenmez ki?
devamını gör...
utanmadan ramazan bayramı kutlayan ateist
kutlasın bunda ne var? atatürk düşmanı insanlar onun ilan ettiği milli bayramlarda tatil yapmıyor mu?
devamını gör...
kimsesizler mezarlığı
kayahan demir'in romanlarından biridir.
devamını gör...
marshall eriksen
gerek dostluğuyla, gerek lily'e olan aşkıyla, gerek ailesiyle olan ilişkileriyle, gerek karakteriyle herkesin gönlünü çalmış bir karakterdir. benim en sevdiğim himym karakteridir.
devamını gör...
zippo ile tek tabanca radyo yayını
türkiye'de kıymeti bilinmemiş, hakettiği değeri görmemişlere büyük ve bold harflerle thedansözkiller yazın. şaka değil, gerçektir.
devamını gör...
uğur mumcu
o günü asla unutmam. televizyonun sesi evi ele geçirmiş gibiydi. annemi ve babamı o güne kadar hiç öyle görmemiştim. sanki başka bir boyuttaydılar.
alışık olmadığım kadar ilgisizler bana. etraflarında dolaşıyorum ama sanki beni görmüyorlar bile. televizyonda sürekli görüntüler dönüyor. işin aslında çok fazla bir şey anlamıyorum. sadece birinin öldüğünün farkındaydım.
babamın ve annemin durumunu düşününce, her halde bir yakınımız öldü diyorum içimden. babam anneme bir şeyler söylüyor. fısıldar gibi. gürdür aslında babamın sesi. alışık değilim o kadar boğuk çıkmasına.
''kıydılar sonunda adama'' diyor.
annem sessizce başını sallıyor.
kendimi göstermem lazım. annemin yanına sokuluyorum. nazikçe kavrıyor beni, sarılıyor. ama alışık olduğum sevgi sözlerini duyamıyorum. ikisi de televizyona kilitlenmiş durumdalar. ne yapsam ilgilerini çekemiyorum.
bir ara babamın sesi yeniden gürleşiyor. ''görüyor musun süpürüyorlar! '' neyi süpürüyorlar, niye süpürüyorlar bilmiyorum. sormaya da çekiniyorum. sonra öğreniyoruz tabi neyin süpürüldüğünü...
babamın gözleri dolmuş, yaşlar hafifçe yanaklarına doğru süzülüyor. babalar öyle çok ağlamaz. ağlasalar da pek görmezsiniz. onların gözüne sadece çöp batar.
aniden fırlıyor yerinden, balkona doğru gidiyor. sigara yakıyor. fırsat bu fırsat diyorum.
anneme soruyorum; '' tanıdığımız biri mi öldü anne ?'' ''evet oğlum, diyor.'' ses tonu devamını getirme der gibi. mesajı alıyorum. bende onlar gibi sessizleşiyorum.
ertesi gün oluyor. uyandığımda babam evde yok. benim uyanmamdan biraz sonra eve geliyor. elinde bir gazete var. mutfağa giriyor. yüzü yine asık. yüzünün asık olmasına da pek alışkın değilim. gazeteyi masaya koyuyor. gazetenin üzerinde kocaman puntolarla ''susturamayacaklar'' yazılmış. altında ton ton yanaklı bir amcanın resmi var. ölen akrabamız bu herhalde diyorum.
sonrasında yine annemle babamın konuşmaları. pek çoğu hayal meyal kafamın içerisinde. ''saat kaçta?'' ''ne zaman gideceğiz?'' gibi konuşmalar...
aradan yanılmıyorsam bir iki gün geçiyor. çok net hatırlamıyorum o kısımları. güzelce giyinip çıkıyoruz evden. cenazeye gittiğimizi biliyorum. annem en güzel kıyafetlerimi, çıkarmış hazırlamış.
sonra hayatımda gördüğüm en büyük insan kalabalığının içerisinde buluyorum kendimi. mahşeri bir kalabalık var. annemin elini sıkı sıkı tutuyorum. korkuyorum bir nebze. bir sürü insanın elinde, babamın bir kaç gün önce eve getirdiği gazete var. havaya kaldırmışlar. o görüntüyü de hiç unutmam. asıl unutmadığımsa babamın o gür sesinin onca insan arasından sıyrılıp, yükselmesi. yumruğunu büyük bir hınçla sıkıp, sürekli havaya kaldırması. öfkeli sanki babam. daha önce onu bu kadar öfkeli de görmemiştim...
neyse çok uzatmayacağım, ben uğur mumcu ile babamın bir kaç damla gözyaşı ve haykırışları, annemin o derin suskunluğu ile tanıştım. akrabamız değildi, yakınımız değildi ama ölümü/öldürülüşü evimizde böyle bir etki doğurmuştu. türkiye'nin aydınlık yarınlarına inanan pek çok insanın evinde de, haberin bu şekilde karşılandığını düşünüyorum.
bu hazin tanışma sonrası, ilerleyen süreçte, uğur mumcu'nun tüm köşe yazılarını, kitaplarını okudum. babamın ve annemin verdiği tepkileri yerli yerine oturtmak ondan sonra kolay oldu. yıllar sonra babam da, ceketini alıp gitti bu haksızlıklarla dolu dünyadan. o gazete halen bende. ikisinin de yadigarıdır.
uğurlar olsun... devirleri daim olsun...
alışık olmadığım kadar ilgisizler bana. etraflarında dolaşıyorum ama sanki beni görmüyorlar bile. televizyonda sürekli görüntüler dönüyor. işin aslında çok fazla bir şey anlamıyorum. sadece birinin öldüğünün farkındaydım.
babamın ve annemin durumunu düşününce, her halde bir yakınımız öldü diyorum içimden. babam anneme bir şeyler söylüyor. fısıldar gibi. gürdür aslında babamın sesi. alışık değilim o kadar boğuk çıkmasına.
''kıydılar sonunda adama'' diyor.
annem sessizce başını sallıyor.
kendimi göstermem lazım. annemin yanına sokuluyorum. nazikçe kavrıyor beni, sarılıyor. ama alışık olduğum sevgi sözlerini duyamıyorum. ikisi de televizyona kilitlenmiş durumdalar. ne yapsam ilgilerini çekemiyorum.
bir ara babamın sesi yeniden gürleşiyor. ''görüyor musun süpürüyorlar! '' neyi süpürüyorlar, niye süpürüyorlar bilmiyorum. sormaya da çekiniyorum. sonra öğreniyoruz tabi neyin süpürüldüğünü...
babamın gözleri dolmuş, yaşlar hafifçe yanaklarına doğru süzülüyor. babalar öyle çok ağlamaz. ağlasalar da pek görmezsiniz. onların gözüne sadece çöp batar.
aniden fırlıyor yerinden, balkona doğru gidiyor. sigara yakıyor. fırsat bu fırsat diyorum.
anneme soruyorum; '' tanıdığımız biri mi öldü anne ?'' ''evet oğlum, diyor.'' ses tonu devamını getirme der gibi. mesajı alıyorum. bende onlar gibi sessizleşiyorum.
ertesi gün oluyor. uyandığımda babam evde yok. benim uyanmamdan biraz sonra eve geliyor. elinde bir gazete var. mutfağa giriyor. yüzü yine asık. yüzünün asık olmasına da pek alışkın değilim. gazeteyi masaya koyuyor. gazetenin üzerinde kocaman puntolarla ''susturamayacaklar'' yazılmış. altında ton ton yanaklı bir amcanın resmi var. ölen akrabamız bu herhalde diyorum.
sonrasında yine annemle babamın konuşmaları. pek çoğu hayal meyal kafamın içerisinde. ''saat kaçta?'' ''ne zaman gideceğiz?'' gibi konuşmalar...
aradan yanılmıyorsam bir iki gün geçiyor. çok net hatırlamıyorum o kısımları. güzelce giyinip çıkıyoruz evden. cenazeye gittiğimizi biliyorum. annem en güzel kıyafetlerimi, çıkarmış hazırlamış.
sonra hayatımda gördüğüm en büyük insan kalabalığının içerisinde buluyorum kendimi. mahşeri bir kalabalık var. annemin elini sıkı sıkı tutuyorum. korkuyorum bir nebze. bir sürü insanın elinde, babamın bir kaç gün önce eve getirdiği gazete var. havaya kaldırmışlar. o görüntüyü de hiç unutmam. asıl unutmadığımsa babamın o gür sesinin onca insan arasından sıyrılıp, yükselmesi. yumruğunu büyük bir hınçla sıkıp, sürekli havaya kaldırması. öfkeli sanki babam. daha önce onu bu kadar öfkeli de görmemiştim...
neyse çok uzatmayacağım, ben uğur mumcu ile babamın bir kaç damla gözyaşı ve haykırışları, annemin o derin suskunluğu ile tanıştım. akrabamız değildi, yakınımız değildi ama ölümü/öldürülüşü evimizde böyle bir etki doğurmuştu. türkiye'nin aydınlık yarınlarına inanan pek çok insanın evinde de, haberin bu şekilde karşılandığını düşünüyorum.
bu hazin tanışma sonrası, ilerleyen süreçte, uğur mumcu'nun tüm köşe yazılarını, kitaplarını okudum. babamın ve annemin verdiği tepkileri yerli yerine oturtmak ondan sonra kolay oldu. yıllar sonra babam da, ceketini alıp gitti bu haksızlıklarla dolu dünyadan. o gazete halen bende. ikisinin de yadigarıdır.
uğurlar olsun... devirleri daim olsun...
devamını gör...