unutulmayan kitap başlangıç cümleleri
          bazı kitaplar ilk cümleden içine alır sizi. sizin ilk cumlesine vurulduğunuz kitaplar hangileriydi? 
benimki;
birden kaldırımlardan taşan kalabalıkta onun da olabileceği aklıma geldi. içimdeki sıkıntı eridi.
aylak adam/ yusuf atılgan
  benimki;
birden kaldırımlardan taşan kalabalıkta onun da olabileceği aklıma geldi. içimdeki sıkıntı eridi.
aylak adam/ yusuf atılgan
devamını gör...
hür ve kabul edilmiş masonlar
          bir başka sözlükteki kendi yazımdan alıntıdır.
--- alıntı ---
türkiye büyük locası olarak da bilinen en eski türk mason büyük locası.
19. yüzyılın 2. yarısında abdülhalim paşa'nın önderliğinde makbul iskoç riti şura-ı ali-i osmani adıyla kuruldu. dönemin sultanı tarafından kapatılsa da, yönetim değiştiğinde tekrar gizlice faaliyete başladı. birkaç defa bu şekilde kapatılıp açılınca ve son olarak 1935'te kapatılınca, başlangıçta destek oldukları atatürk reformlarından desteklerini geri çektiler.
1956'da türkiye büyük locası adıyla yeni bir loca kuruldu. ancak kurulumla ilgili bazı ilkesel şartlara uyulmadığından, faaliyetlerine düzensiz masonluk denen grand orient tarafında devam ettiler. düzenli masonluğa geçme gayreti gösterirken ismi de hür ve kabul edilmiş masonlar büyük locası olarak yenilendi. 70'li yıllarda ingiltere birleşik büyük locası tarafından da tanındı.
türkiye'de birçok şehirde faaliyette bulunan yaklaşık 14 bin üyeleri var. locada siyaset ve din konularında tartışmalar yapmak yasak. locaya yalnızca 21 yaşını doldurmuş, yaratıcı inancına sahip olan erkekler kabul ediliyor. tekris adı verilen törenden sonra kabul edilen adaylar, çırak, kalfa ve üstat derecelerinde çalışıyorlar. üyeleri dışındaki herkese kapalı olan bu topluluk, kendilerini resmi sitelerinde şu şekilde tanımlıyor:
"masonluk, tanrı’ya inanç temeli üzerine kurulu ezoterik ve inisiyatik bir kardeşlik kurumudur. insanlar arasında sevginin, toleransın ve kardeşliğin hüküm sürmesini; insanlığın hürriyet, barış, adalet ve huzur içinde gelişmesini hedefleyen masonluk, ortak bir insanlık ülküsünün gerekliliğini kabul eder. bu ülkünün gerçekleşmesi için insan kişiliğine saygıyı, bütün insanların iyiliğine çalışmayı, bireyin özgürlüğü ve ahlaki sorumluluğunu, insanların hak ve ödev eşitliğini, bilime saygıyı temel ilkeler olarak benimser."
tabi her ne kadar bu tür olumlu görünen açıklamalar sık sık yapılsa da, birçok komplo teorisinde adları sık sık geçen, özellikle tapınak şövalyeleri ile olan bağlantıları ve illuminati gibi örgütlerle olan ilişkilerinden dolayı, her zaman dünyadaki büyük olaylarda parmağı olduğu düşünülen bir topluluk bu.
--- alıntı ---
  --- alıntı ---
türkiye büyük locası olarak da bilinen en eski türk mason büyük locası.
19. yüzyılın 2. yarısında abdülhalim paşa'nın önderliğinde makbul iskoç riti şura-ı ali-i osmani adıyla kuruldu. dönemin sultanı tarafından kapatılsa da, yönetim değiştiğinde tekrar gizlice faaliyete başladı. birkaç defa bu şekilde kapatılıp açılınca ve son olarak 1935'te kapatılınca, başlangıçta destek oldukları atatürk reformlarından desteklerini geri çektiler.
1956'da türkiye büyük locası adıyla yeni bir loca kuruldu. ancak kurulumla ilgili bazı ilkesel şartlara uyulmadığından, faaliyetlerine düzensiz masonluk denen grand orient tarafında devam ettiler. düzenli masonluğa geçme gayreti gösterirken ismi de hür ve kabul edilmiş masonlar büyük locası olarak yenilendi. 70'li yıllarda ingiltere birleşik büyük locası tarafından da tanındı.
türkiye'de birçok şehirde faaliyette bulunan yaklaşık 14 bin üyeleri var. locada siyaset ve din konularında tartışmalar yapmak yasak. locaya yalnızca 21 yaşını doldurmuş, yaratıcı inancına sahip olan erkekler kabul ediliyor. tekris adı verilen törenden sonra kabul edilen adaylar, çırak, kalfa ve üstat derecelerinde çalışıyorlar. üyeleri dışındaki herkese kapalı olan bu topluluk, kendilerini resmi sitelerinde şu şekilde tanımlıyor:
"masonluk, tanrı’ya inanç temeli üzerine kurulu ezoterik ve inisiyatik bir kardeşlik kurumudur. insanlar arasında sevginin, toleransın ve kardeşliğin hüküm sürmesini; insanlığın hürriyet, barış, adalet ve huzur içinde gelişmesini hedefleyen masonluk, ortak bir insanlık ülküsünün gerekliliğini kabul eder. bu ülkünün gerçekleşmesi için insan kişiliğine saygıyı, bütün insanların iyiliğine çalışmayı, bireyin özgürlüğü ve ahlaki sorumluluğunu, insanların hak ve ödev eşitliğini, bilime saygıyı temel ilkeler olarak benimser."
tabi her ne kadar bu tür olumlu görünen açıklamalar sık sık yapılsa da, birçok komplo teorisinde adları sık sık geçen, özellikle tapınak şövalyeleri ile olan bağlantıları ve illuminati gibi örgütlerle olan ilişkilerinden dolayı, her zaman dünyadaki büyük olaylarda parmağı olduğu düşünülen bir topluluk bu.
--- alıntı ---
devamını gör...
fly me to the moon
          frank sinatra tarafından 1962 yılında çıkarılan eşşsiz parça.
      
  devamını gör...
evde en çok küfredilen eşyalar
          sehpa ayakları, mütemadiyen ayak serçe parmağımı çarptığım için ağız dolusu küfürlere maruz kalıyorlar. şark odası gibi döşemek istiyorum bütün evi ama sehpasız, masasız. yemeği her zaman yerde ve bir bacağımı kırıp diğerini altıma alarak yemek istiyorum. bu şekilde yemek yemek ve oturmak sindirim sistemi ve vücut için idealmiş. neyse var bir hayalimiz.
      
  devamını gör...
çağımızın hastalığı
          alzheimer.
      
  devamını gör...
limonluekşilisalata
          beklenmedik bir şekilde mahlası iştahımı açan yazardır. gece gece yapılır mı bu, daha doğrusu bir insanın canı neden salata çeker?*
işin şakası bir yana, yazdıkları hem eğlendiren hem de düşüncelerinizi etkileyen tarzda bir yazar. bunun yanında da kendinizi rahat hissetmenizi sağlayacak tatlı bir dile sahip. yeni tanıdım, iyi ki tanıdım*.
  işin şakası bir yana, yazdıkları hem eğlendiren hem de düşüncelerinizi etkileyen tarzda bir yazar. bunun yanında da kendinizi rahat hissetmenizi sağlayacak tatlı bir dile sahip. yeni tanıdım, iyi ki tanıdım*.
devamını gör...
kitap ayracı olarak kullanılan en tuhaf şey
devamını gör...
milletler ve özellikleri
          evet neden böyle bir başlık, sanırım içimden geldi denen dürtülerden dolayı. tamamen subjektif yorumlarım bunlar herkes kendi subjektifini ortaya koymakta özgür.
türkler, en belirgin özelliği bana kalırsa savaşçı bir toplum olmalarıdır, belki bir araştırma yapılsa en çok savaşa hangi millet girmiştir dense savaşmadığı millet kalmayan ülke türklerdir araplarla çinlilerle ingilizlerle kuzey korelilerle ruslarla bizanslılarla perslerle ermenilerle kürtlerle anzaklarla moğollarla yunanlarla vs tüm kavgaları biz çıkardık demiyorum ama palazlanan herkese kafa tuttuk bir şekilde. başka bir millet yoktur ki tarihi bu kadar farklı gruplarla kavga ederek geçsin.
almanlar, disiplin ve kaliteden başka bir özellikleri olduğunu düşünemiyorum.
japonlar, bu adamların teknolojide ileride olmaları en belirgin ayırt edici özelliklerinin bu olduğunu göstermez. bana kalırsa japonların en belirgin özelliği kurgulamak hayal güçleri sınırsız bu adamların. saygı olayı japonlara has bir şey değil malesef.
çinliler, bu milletin üreme ve üretme olayında rakibi yok üretmek dışında pek bir numaralarıda yok.
persler, işte bunlar garip bir millet ideoloji ve strateji konusunda dünyada kimse bunlara kafa tutamaz.
amerikalılar, dünya daki milletleri bir sınıfa toplasak sınıfın tembel ebleh ve şişko çocuğu gibidir bu millet. amerikayı amerika yapan diğer milletlerin mensupları. peki kime amerikalı diyoruz öyleyse? amerikan rüyasına yürekten bağlı herkes amerikalıdır. öz kültürünü amerikan rüyasından koruyabilen ise amerikalı değildir. amerikan rüyası sizi ebleh ve obez bir vergi kuyusuna çevirir.
ingilizler, bu milletin özelliği çökmektir malınıza çökerler sizin sırtınızdan geçinirler bütün tarihleri sömürmekten ibarettir. sahip oldukları bütün varlıklar dünyanın geri kalanından çaldıklarından oluşur.
yahudiler, bu milletin parayı kontrol etmek ve çalıştırmak dışında bir özelliği yoktur. kutsal yasanın koruyuculuğu veya kutsal soy olayları hepsi paradan çok çok sonra gelir.
araplar, bu millet sadece zevkine düşkündür.
hindular, bu millet muhafazakarlığın nirvanasıdır. bunları bir şeye inandır aradan bin yıl geçsin gel bak hiç bir şey değişmemiştir.
moğollar, bozkırda at binmek uzaklara at sürmek daha daha uzaklara at sürmek için bütün toprakları işgal edip oralara at sürmek.
fransızlar, gösteriş ve kokoşluk. başka bi numaraları var mı? aklıma gelmiyor.
italyanlar, bendeki italyan imajı daha çok aile bağlarıyla ilgilidir. aile kurumuna demeyelim de aile bağlarını önemseyen bir millet.
ispanyollar, bu adamların olayı eğlence ve eğlence.
göçebe topluluklar, işte bunların olayı felsefedir. felsefenin özü doğayla iç içe olmaktan geçer.
kürtler, kürtler hakkında söyleyebileceğim tek şey baş kaldırmak. zulme haksızlığa baş kaldırmaktan çekinmezler. tarihleri isyanlarla doludur.
ruslar, özenti bir millettir ruslar ideolojide özenirler toplumsal yaşamda özenirler hep başka milletlerden öğrenmişlerdir yaşamı köle tüccarı bir toplumdur bunlar. slav diye anılmalarının sebebi köle tüccarlığıdır.
afrikalılar, bu milletin özelliği itaat etmeleridir. isyan edemezler doğalarına aykırıdır.
yunanlar, egeli şirin bir halktır.
boşnaklar, sarışın mavi gözlü olmaları dışında bi numaraları yoktur.
çerkezler, osetler ve abhazlar, nart destanının sahipleri bunlar bence asalet ve zerafet hangi millette sorusunun cevabı bunlar.
güney amerikalılar, bunların belirgin bir özelliği yoktur latinlerden ispanyollardan almanlardan ve eski güney amerika yerlilerinden oluşurlar. almanlar ne alaka demeyin brezilyada ciddi bir alman nüfusu mevcut portekizlileri unutmadım tabi.
güney koreliler, popülist bir millettir bunlar trend neyse onu kovalarlar.
ve dünyadaki en kafasına göre ve özgür topluluğu romanlar, bunlar lüksü eğlenceyi ve sükseyi çok severler kafaları inanılmaz kıyaktır.
  türkler, en belirgin özelliği bana kalırsa savaşçı bir toplum olmalarıdır, belki bir araştırma yapılsa en çok savaşa hangi millet girmiştir dense savaşmadığı millet kalmayan ülke türklerdir araplarla çinlilerle ingilizlerle kuzey korelilerle ruslarla bizanslılarla perslerle ermenilerle kürtlerle anzaklarla moğollarla yunanlarla vs tüm kavgaları biz çıkardık demiyorum ama palazlanan herkese kafa tuttuk bir şekilde. başka bir millet yoktur ki tarihi bu kadar farklı gruplarla kavga ederek geçsin.
almanlar, disiplin ve kaliteden başka bir özellikleri olduğunu düşünemiyorum.
japonlar, bu adamların teknolojide ileride olmaları en belirgin ayırt edici özelliklerinin bu olduğunu göstermez. bana kalırsa japonların en belirgin özelliği kurgulamak hayal güçleri sınırsız bu adamların. saygı olayı japonlara has bir şey değil malesef.
çinliler, bu milletin üreme ve üretme olayında rakibi yok üretmek dışında pek bir numaralarıda yok.
persler, işte bunlar garip bir millet ideoloji ve strateji konusunda dünyada kimse bunlara kafa tutamaz.
amerikalılar, dünya daki milletleri bir sınıfa toplasak sınıfın tembel ebleh ve şişko çocuğu gibidir bu millet. amerikayı amerika yapan diğer milletlerin mensupları. peki kime amerikalı diyoruz öyleyse? amerikan rüyasına yürekten bağlı herkes amerikalıdır. öz kültürünü amerikan rüyasından koruyabilen ise amerikalı değildir. amerikan rüyası sizi ebleh ve obez bir vergi kuyusuna çevirir.
ingilizler, bu milletin özelliği çökmektir malınıza çökerler sizin sırtınızdan geçinirler bütün tarihleri sömürmekten ibarettir. sahip oldukları bütün varlıklar dünyanın geri kalanından çaldıklarından oluşur.
yahudiler, bu milletin parayı kontrol etmek ve çalıştırmak dışında bir özelliği yoktur. kutsal yasanın koruyuculuğu veya kutsal soy olayları hepsi paradan çok çok sonra gelir.
araplar, bu millet sadece zevkine düşkündür.
hindular, bu millet muhafazakarlığın nirvanasıdır. bunları bir şeye inandır aradan bin yıl geçsin gel bak hiç bir şey değişmemiştir.
moğollar, bozkırda at binmek uzaklara at sürmek daha daha uzaklara at sürmek için bütün toprakları işgal edip oralara at sürmek.
fransızlar, gösteriş ve kokoşluk. başka bi numaraları var mı? aklıma gelmiyor.
italyanlar, bendeki italyan imajı daha çok aile bağlarıyla ilgilidir. aile kurumuna demeyelim de aile bağlarını önemseyen bir millet.
ispanyollar, bu adamların olayı eğlence ve eğlence.
göçebe topluluklar, işte bunların olayı felsefedir. felsefenin özü doğayla iç içe olmaktan geçer.
kürtler, kürtler hakkında söyleyebileceğim tek şey baş kaldırmak. zulme haksızlığa baş kaldırmaktan çekinmezler. tarihleri isyanlarla doludur.
ruslar, özenti bir millettir ruslar ideolojide özenirler toplumsal yaşamda özenirler hep başka milletlerden öğrenmişlerdir yaşamı köle tüccarı bir toplumdur bunlar. slav diye anılmalarının sebebi köle tüccarlığıdır.
afrikalılar, bu milletin özelliği itaat etmeleridir. isyan edemezler doğalarına aykırıdır.
yunanlar, egeli şirin bir halktır.
boşnaklar, sarışın mavi gözlü olmaları dışında bi numaraları yoktur.
çerkezler, osetler ve abhazlar, nart destanının sahipleri bunlar bence asalet ve zerafet hangi millette sorusunun cevabı bunlar.
güney amerikalılar, bunların belirgin bir özelliği yoktur latinlerden ispanyollardan almanlardan ve eski güney amerika yerlilerinden oluşurlar. almanlar ne alaka demeyin brezilyada ciddi bir alman nüfusu mevcut portekizlileri unutmadım tabi.
güney koreliler, popülist bir millettir bunlar trend neyse onu kovalarlar.
ve dünyadaki en kafasına göre ve özgür topluluğu romanlar, bunlar lüksü eğlenceyi ve sükseyi çok severler kafaları inanılmaz kıyaktır.
devamını gör...
üst komşuyla baş etme yöntemleri
          aynı durumu yaşamaktayım lakin bir farkla alt/üst rezalet tiplemelere sahip insanla dolu. saat farketmeksizin 24 saat boyunca çile çektirmek için ellerinden geleni yapıyorlar diyebilirim. üst katta iki davar var 16 yaşlarında ikizler annelerine çıkıp koşmasalar iyi olmaz mı ev sallanıyor artık dediğim zaman ama onlar (bkz: çocuk) dedi bana. benden uzunlar ne çocuğu bunlar dedim lakin hala koşuyorlar. sanarsınız evin içinde olimpiyatlara hazırlanıyor veletler. aşağı katta olan tiplemeler zaten reziller bu kadar iğrenç insan topluluğu hayatımda görmedim. 6 tane çocuk yapmışsın iyi hoş güzel lakin senin insanları rahatsız etmeye ne hakkın var sesinle? gerçekten baş edilemeyen insanlar ve arsızlar. bu durumda olanlara sabır ve temiz atlet don diliyorum. (bkz: katil olman için elinden geleni yapan komşu)
      
  devamını gör...
objet petit a

diğer bilinen adıyla ulaşılamayan arzu nesnesi.
lacanyen psikoterapinin temel direktlerinden bir tanesi olan objet petit a, lacan'a göre karşı tarafa duyulan arzunun sebebidir; lacan söz konusu nesneyi açıklayabilmek için platon'un symposion'undaki agalma kavramından yararlanır; agalma, esasında değersiz bir kutudur ve onu değerli kılan şey, içinde gizlediğidir. lacan'a göre partnerlerimize, öteki'mize çekilmemizin sebebi de onların üzerine yansıyan bu gizemli ancak asla ulaşılamayan nesnedir; ilişkilenmemizin sebebi partnerlerimize duyduğumuz sevgiden yahut arzudan ziyade sakladıklarına kendimizi ikna ettiğimiz, arzumuza sebep olan nesnenin ta kendisidir.
ancak benim fikrimi soracak olursanız ilişkiler bu nesneden dolayı başladığı gibi, bu nesneden dolayı biterler de. zira petit a'yı tanımlarken lacan "seni seviyorum ancak senin içindeki bir şeyi daha çok seviyorum, bu yüzden seni parçalıyorum" demiştir. bu söylemi çözümleyecek olursak çıkacak mana şudur: her ilişkimizde, partnerimizi tanıma sürecinde kendisi hakkında ama iyi ama kötü şeyler öğreniriz, bu şeyleri iyi ya kötü yapan mesele bizim bu şeyleri çoğunlukla ne denli çekici bulduğumuzdur. her ne kadar ahlak üzerine eğlenceli bir tartışmanın fitilini ateşleyebilecek olsa da bu cümle, konuyu dağıtmayacağım. hah, ne diyordum; partnerimiz hakkında bir şeyler öğreniriz. öğrendiğimiz bu şeyler çoğunlukla partnerimizin petit a'yı içinde barındıran agalma olup olmadığına dairdir... biz istemesek/farkında olmasak dahi bilinçdışımızın arzu üretim merkezi bu şekilde işler.
aslına bakacak olursak bu nesneye "ulaşılmaz" denmesi boşuna değildir, ulaştığımız şey eninde sonunda bir replikasyondur, zira petit a'nın kökeni annenin kucağından ayrılmadığımız ve kendi benliğimizi onunkiyle bir bütün olarak tanımladığımız ayna evresine kadar gider--- ayna evresi, bebeğin dil ile tanışıp babanın yasası aracılığı ile dünyaya dalış yapmasıyla son bulan, pre-linguistik bir evredir ve her bebek önünde sonunda bu evreden çıkarak, parçalanmış bir benlik imgesiyle dünyaya atılıverir. bundan sebep de partnerimizde bulduğumuz şey bütünlüğün kendisinden ziyade bir reprodüksiyonu, bir imgesidir.
insanlar olarak çoğunlukla hakikate değil yanılsamaya yönelik bir arayışımız olmasına şükretmemiz gereken bir noktadır bu, aksi halde mutsuzluğumuz ve partnerlerimizle olan geçimsizliğimiz kalıcı olurdu.
bu mutsuzluğu ilişkilerindeki bir dizi stratejik hatalar dolayısıyla garanti altına alanlar var mı peki? elbette.
hali hazırda parçalanmış ve sarsıntılı bir benlik imgesine sahip olan borderline kişilik bozukluğundan mustarip şahsiyetler buna örnektir. benlik imgesinin parçalanmışlığı ve stabiliteden, bütünlükten yoksunluğu semptomatik olarak bu kişilerde kendisini sık sık gösterdiğinden sebep petit a'nın yarattığı ihtiyaçlar bu kişilerde daha ön plandadır, ilişkilerinin başındaki idealizasyon; petit a'yı bulmuş olmalarına yönelik bir coşkunluğun ya da esrime halinin eseri olarak ele alınacak olursa, partnerin "eksiklikleri" ve "kusurları" sonucunda ortaya çıkan devalüasyon içinde büyük hissedilen kutudan küçük çıkmasının sonucudur. sarsıntılı, parçalanmış bir benlik imgesinin en çok aradığı şeylerden bir tanesi bütünlük ve sağaltım olduğundan sebep tutkuları bu kişileri sık sık tüketir ya da hayata bağlar. oysa ortada belki de "kaynaktan", khora'dan kopuşun sebep olduğu ve tutulamamış bir yas vardır.
daha fazlası için:
(bkz: jacques lacan)
(bkz: ayna evresi)
(bkz: borderline kişilik bozukluğu)
(bkz: nesne ilişkileri kuramı)
devamını gör...
1 ocak 2021 ingiltere'nin ab ile bağlarının fiilen sona ermesi
          bu demek oluyor ki türklerin ingitere'de iş kurabilmesi için yapılan ankara antlaşması da artık bitmiştir.
      
  devamını gör...
çocukların yetişkinlerden daha iyi yaptığı şeyler
          rastgele birinin yanına gidip "arkadaş olalım mı?" diyebilmek.
      
  devamını gör...
din
          etimolojik açıdan bakıldığında "bireyin tanrı'ya karşı olan sorumlulukları" anlamına gelen arapça kelime. kökeni konusunda tam bir uzlaşı yoktur. ama zen ile aynı kökenden geliyor olması (dhyana) kuvvetle muhtemeldir.
ikinci vatikan konsili sonra hazırlanan katolik kilisesi din ve ahlak ilkeleri'ne göre (papa ii. ioannes paulus ve papa xvi. benedictus da buna katkıda bulunanlardandır) din, tanrı'ya yönelik arzunun doğal bir sonucudur. dindar bir insan, kendisini ve dünyayı yaratmış olan kudreti, yüce bir öğede fark eder; var oluş sebebinin o olduğunu ve ona doğru yönelmek üzere var edildiğini bilir; bu yüce unsura itaat etmeyi ve hayat biçimiyle onu yüceltmeyi arzular.
insanlar, tarihleri boyunca, günümüze kadar, inançlarıyla ve dinsel tutumlarıyla (dualar, kurbanlar, kültler, meditasyonlar, vb.) tanrı’yı arama isteklerini dışavurdular. bu dışavurma biçimlerinin anlaşılmazlıklarına karşın, bunlar öylesine evrenseldir ki, bunlara bakarak insana dindar bir varlıktır diyebiliriz.
ama insanı tanrı’yla birleştiren bu yaşamsal ve samimi ilişki unutulmuş, değeri bilinmemiş hatta insan tarafından açıkça reddedilmiş olabilir. bu tür tutumların çok değişik nedenleri olabilir. dünyadaki kötülüğe karşı isyan, dini konulara duyulan ilgisizlik ve dini konulardaki bilgisizlik, dünya ve zenginlik kaygısı, inanlıların kötü örnek oluşturmaları, dine karşı düşmanca düşünce akımları, son olarak da korkuyla tanrı’dan gizlenen ve çağrısından kaçan günahkâr insanın tutumu gibi.
insan tanrı’yı unutsa ve reddetse bile, tanrı, insanın yaşaması ve mutluluğu bulması için, her insanı durmadan kendisini aramaya çağırır. bu arayış insanın tüm aklını kullanmasını, iradesinin sağlam olmasını, yüreğinin doğru olmasını, ayrıca kendisine tanrı’yı aramayı öğretenlerin tanıklığını gerektirir.
  ikinci vatikan konsili sonra hazırlanan katolik kilisesi din ve ahlak ilkeleri'ne göre (papa ii. ioannes paulus ve papa xvi. benedictus da buna katkıda bulunanlardandır) din, tanrı'ya yönelik arzunun doğal bir sonucudur. dindar bir insan, kendisini ve dünyayı yaratmış olan kudreti, yüce bir öğede fark eder; var oluş sebebinin o olduğunu ve ona doğru yönelmek üzere var edildiğini bilir; bu yüce unsura itaat etmeyi ve hayat biçimiyle onu yüceltmeyi arzular.
insanlar, tarihleri boyunca, günümüze kadar, inançlarıyla ve dinsel tutumlarıyla (dualar, kurbanlar, kültler, meditasyonlar, vb.) tanrı’yı arama isteklerini dışavurdular. bu dışavurma biçimlerinin anlaşılmazlıklarına karşın, bunlar öylesine evrenseldir ki, bunlara bakarak insana dindar bir varlıktır diyebiliriz.
ama insanı tanrı’yla birleştiren bu yaşamsal ve samimi ilişki unutulmuş, değeri bilinmemiş hatta insan tarafından açıkça reddedilmiş olabilir. bu tür tutumların çok değişik nedenleri olabilir. dünyadaki kötülüğe karşı isyan, dini konulara duyulan ilgisizlik ve dini konulardaki bilgisizlik, dünya ve zenginlik kaygısı, inanlıların kötü örnek oluşturmaları, dine karşı düşmanca düşünce akımları, son olarak da korkuyla tanrı’dan gizlenen ve çağrısından kaçan günahkâr insanın tutumu gibi.
insan tanrı’yı unutsa ve reddetse bile, tanrı, insanın yaşaması ve mutluluğu bulması için, her insanı durmadan kendisini aramaya çağırır. bu arayış insanın tüm aklını kullanmasını, iradesinin sağlam olmasını, yüreğinin doğru olmasını, ayrıca kendisine tanrı’yı aramayı öğretenlerin tanıklığını gerektirir.
devamını gör...
yumurtadan çıkıp kabuğunu beğenmemek
          bunu yapmamış olsaydık insanlık olarak, bir arpa boyu yol kat edemezdik.
      
  devamını gör...
bakırköy
          bakırköy denince
cumhuriyet meydanı,
capacity,
carrousel,
ataköy marina
gelir aklıma.
ha birde, otobüs için kaldırıma yığılan insanlar.
  cumhuriyet meydanı,
capacity,
carrousel,
ataköy marina
gelir aklıma.
ha birde, otobüs için kaldırıma yığılan insanlar.
devamını gör...
insan neyle yaşar
          kalbine bir sor, böyle yaşanır mı hiç?
      
  devamını gör...




