death magnetic
metallica'nın 2008 çıkışlı albümü. prodüktörlüğünü rick rubin'in yaptığı albüm, metallica'nın uzun bir aradan sonra hem riffler hem de kayıt niteliği açısından bolca thrash öğe sunduğu albüm olmuştur. zaten grup da bu albümün master of puppets ile and justice for all arası bir şey olacağını söylemişti hatırlarsak.
kötü bir kayıtla piyasaya sunulduğundan dem vurulsa da, babaların bunu thrash'in amatör ruhuna bir gönderme amaçlı yaptığını düşünerek rahatlatabiliriz kendimizi.
nihayetinde taş gibi bir metallica albümüdür, gerisi teferruattır.
kötü bir kayıtla piyasaya sunulduğundan dem vurulsa da, babaların bunu thrash'in amatör ruhuna bir gönderme amaçlı yaptığını düşünerek rahatlatabiliriz kendimizi.
nihayetinde taş gibi bir metallica albümüdür, gerisi teferruattır.
devamını gör...
fitness
salonda yapılması gerekir. evde yapmak için gerekli motivasyonu bulmak zordur. ama evde de gayet yapılır. bi ton youtube videosu ve appler var. spor hakkında edindiğimiz bilgiler eskisi gibi kompleksli değil, daha minimal dolayısıyla eskiye göre daha efektif. kalorinin kilo değişikliği ile bağlantısı konusunda henüz bi fikirbirliği olmasa da kilo vermek ve kas kütlesini artırmak için aldığımızdan daha fazla kalori yakmamız gerektiğinden eminiz. bu da beslenme formülünü gayet basitleştirir.
bu spora sadık kalmak için önünüzde dört hedef, iki şart var. şartlar gerekli zamanın ve motivasyonun olmalı. bu konuda putin gibiler, şartları yerine getirecek gücünüz yoksa hiç bulaşmayın.
ilk hedef yeni beslenme düzenine sadık kalmak olmalı. yeni bi yemek kültürünüz oluşabilir, yedikleriniz konusunda kararlı olmalısınız. ya az kalori al ya da daha çok kalori yak.
ikinci hedef hareketleri doğru yapmak. bu hedef bilgi kirliliğine çok açık ama doğru kaynakları takip ederseniz zaten hepsinin aynı hareketi gösterdiğinden emin olabilirsiniz.
üçüncü hedef protein almak. parası yeten yalvaç gibi yesin, imkanı olmayan toz kullansın.
dördüncü hedef ağırlığı düzenli olarak arttırmak. sınırlarınızı zorlamazsanız beyin ve kas reaksiyonları yaptığınız sporu rutine koyar, kaslarınız büyümek yerine hacmini korumaya başlar. minimum kendinizi kaldıracak kuvvetiniz olsun. barfiks çekmeyi bilmiyorsanız bunu öğrenmek ilk planınız olmalı. türk insanı militaristtir ama barfiks çekmeyi bile bilmiyor, çok vahim.
işin en eğlenceli kısmı ise yukarıdaki dört hedefin çiğnenebilir olması. beslenme alışkanlığını değiştirecek durumun yok mu, idman süresini uzat. düşük kalori kovalamak çok zor değil. abur cuburları kesmek bile yeterli olabilir. bi noktadan sonra çok iyi besleniyorsanız aburcubur bile bozmaz, istediğini ye. burada niyet yaptığınız sporu hayatınızın bi parçası yapmak olsun. en zor göreviniz bu olacak. salon ekseninde program yapın, oraya gitmeyi sevin ve dönüşte bacaklarınız titrese dahi mutlu olduğunuza ikna olun. salona gidemeyen, evde tek bi dumbbell ile bu sporu yapmayı kafaya koyanlar ise bol bol egzersiz ve kardiyo yapabilir. kendinizi yorun, öldüm bittim deyin ve işte tam o noktada ağırlık idmanına başlayın.
tüyo*: ciddi olmalıyız. hala bu başlıkta bile protein tozu almalı mıyım diye soruluyor. yapmayın, buralardan tavsiye almak yerine yıllarınızı ayırmayı düşündüğünüz spora başlamadan önce bir iki makale okuyun, en güvenilir bulduğunuz yerden bilgi alın, başka kaynaklarla teyit edin. sağlığınız hakkında en ufak şüpheniz varsa muayene olun. bunları yapmıyorsanız ciddiyetsizsinizdir. öyleyse hiç başlamayın, üç hafta sonra bin kişiye haber verdiğiniz spor size eziyet gibi gelir, götüm götüm kaçarsınız, hoş olmaz.
bu spora sadık kalmak için önünüzde dört hedef, iki şart var. şartlar gerekli zamanın ve motivasyonun olmalı. bu konuda putin gibiler, şartları yerine getirecek gücünüz yoksa hiç bulaşmayın.
ilk hedef yeni beslenme düzenine sadık kalmak olmalı. yeni bi yemek kültürünüz oluşabilir, yedikleriniz konusunda kararlı olmalısınız. ya az kalori al ya da daha çok kalori yak.
ikinci hedef hareketleri doğru yapmak. bu hedef bilgi kirliliğine çok açık ama doğru kaynakları takip ederseniz zaten hepsinin aynı hareketi gösterdiğinden emin olabilirsiniz.
üçüncü hedef protein almak. parası yeten yalvaç gibi yesin, imkanı olmayan toz kullansın.
dördüncü hedef ağırlığı düzenli olarak arttırmak. sınırlarınızı zorlamazsanız beyin ve kas reaksiyonları yaptığınız sporu rutine koyar, kaslarınız büyümek yerine hacmini korumaya başlar. minimum kendinizi kaldıracak kuvvetiniz olsun. barfiks çekmeyi bilmiyorsanız bunu öğrenmek ilk planınız olmalı. türk insanı militaristtir ama barfiks çekmeyi bile bilmiyor, çok vahim.
işin en eğlenceli kısmı ise yukarıdaki dört hedefin çiğnenebilir olması. beslenme alışkanlığını değiştirecek durumun yok mu, idman süresini uzat. düşük kalori kovalamak çok zor değil. abur cuburları kesmek bile yeterli olabilir. bi noktadan sonra çok iyi besleniyorsanız aburcubur bile bozmaz, istediğini ye. burada niyet yaptığınız sporu hayatınızın bi parçası yapmak olsun. en zor göreviniz bu olacak. salon ekseninde program yapın, oraya gitmeyi sevin ve dönüşte bacaklarınız titrese dahi mutlu olduğunuza ikna olun. salona gidemeyen, evde tek bi dumbbell ile bu sporu yapmayı kafaya koyanlar ise bol bol egzersiz ve kardiyo yapabilir. kendinizi yorun, öldüm bittim deyin ve işte tam o noktada ağırlık idmanına başlayın.
tüyo*: ciddi olmalıyız. hala bu başlıkta bile protein tozu almalı mıyım diye soruluyor. yapmayın, buralardan tavsiye almak yerine yıllarınızı ayırmayı düşündüğünüz spora başlamadan önce bir iki makale okuyun, en güvenilir bulduğunuz yerden bilgi alın, başka kaynaklarla teyit edin. sağlığınız hakkında en ufak şüpheniz varsa muayene olun. bunları yapmıyorsanız ciddiyetsizsinizdir. öyleyse hiç başlamayın, üç hafta sonra bin kişiye haber verdiğiniz spor size eziyet gibi gelir, götüm götüm kaçarsınız, hoş olmaz.
devamını gör...
kont olaf
sayın kaşkolnikov ukdesi ve talihsiz serüvenler dizi’nin kötü kalpli karakteri.
dizisi de çevrilmiş efendim ama onu daha izleyemedim; o yüzden ben film kısmına değineceğim. filmde kont olaf’ı canlandıran jim carrey gibi bir yetenekti; tam olarak kont olaf’ın kılık değiştirme ustası olması gibi, jim carrey de surat değiştirme ustası.
bir insan ne kafar kötü olabilir diye sorarsak birbirimize, kesinlikle olaf’ı örnek gösterebiliriz. önce garibim 3 çocuğu hem öksüz bırakıyor hem de sığındığı kim varsa tek tek öldürüyor. yalnız istikrarına ve servet hırsına hayran kalmamak elde değil; yılmıyor ve korkmuyor. her koşulda her yerde cee yapıyor. onu nedense her seferinde tek tanıyan çocuklar olmasına rağmen, sözlerini dinleyemiyorlar. neden? çünkü çocukların ne söylediğini kimse umursamaz. kont olaf da bu inancı kullanıp, her yerde at koşturuyor.
jim carrey’i de takdir etmek gerekiyor; karakteri öyle güzel oluşturmuş ki, karakteri izlerken bile iticiliğini hissediyorsunuz. yani izlerken gerçekten nefret ettim olaf’tan. çocuklara da yapmadığını bırakmadı zati*.
dizisi de çevrilmiş efendim ama onu daha izleyemedim; o yüzden ben film kısmına değineceğim. filmde kont olaf’ı canlandıran jim carrey gibi bir yetenekti; tam olarak kont olaf’ın kılık değiştirme ustası olması gibi, jim carrey de surat değiştirme ustası.
bir insan ne kafar kötü olabilir diye sorarsak birbirimize, kesinlikle olaf’ı örnek gösterebiliriz. önce garibim 3 çocuğu hem öksüz bırakıyor hem de sığındığı kim varsa tek tek öldürüyor. yalnız istikrarına ve servet hırsına hayran kalmamak elde değil; yılmıyor ve korkmuyor. her koşulda her yerde cee yapıyor. onu nedense her seferinde tek tanıyan çocuklar olmasına rağmen, sözlerini dinleyemiyorlar. neden? çünkü çocukların ne söylediğini kimse umursamaz. kont olaf da bu inancı kullanıp, her yerde at koşturuyor.
jim carrey’i de takdir etmek gerekiyor; karakteri öyle güzel oluşturmuş ki, karakteri izlerken bile iticiliğini hissediyorsunuz. yani izlerken gerçekten nefret ettim olaf’tan. çocuklara da yapmadığını bırakmadı zati*.
devamını gör...
daddy (yazar)
sözlüğe renk katan yazarlardan bir tanesi, gidiş gelişli iniş çıkışlı bir sözlük hayatı var anladığım kadarıyla, ben oyumu kalmasından yana kullanıyorum tabi yine kendi tercihi.
devamını gör...
yazarların apartman girişine asmak istediği duyurular
"apartman sakinlerimizden hanginizin matkap fantazisi var bilmiyorum ama seni bulacam oğlum."
yeter valla yeter, her gün kimin matkapla işi olur? fantazi bu başka bir şey değil.
yeter valla yeter, her gün kimin matkapla işi olur? fantazi bu başka bir şey değil.
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının karalama defteri
tuhaf hissediyorum. güçsüz bir o kadar da kırık, parça parça.
mesela bir çiçek düşünün. ekildiği günden beri toprağa tutunmaya çalışmış. susuz kalmış, güneş görmemiş. ama tüm o çetin şartlara rağmen dayanmış, kök salmış. her koşula rağmen çiçek açmaya, yeryüzüne çıkmaya çalışmış. önüne taşlar çıkmış, eğilmiş bükülmüş yeni yol bulmuş, rüzgar çıkmış savrulmuş yine de yeni yerinde tutunmuş. başına gelebilecek birçok şey gelmiş. ama yılmamış. tam filizlenecekken, güneşi hissedecekken kış gelmiş. bu kez dayanamamış. çabaladığıyla kalmış. tam oldu derken olamamış. zorluklarla, umuduyla kalakalmış. solmuş. kimse de sen çabaladın dememiş, desinler diye yapmamış zaten ama yine de kırılmış. öylece kalakalmış işte. başka baharı da yokmuş. umudu da gücü de. öylece kalakalmış..
mesela bir çiçek düşünün. ekildiği günden beri toprağa tutunmaya çalışmış. susuz kalmış, güneş görmemiş. ama tüm o çetin şartlara rağmen dayanmış, kök salmış. her koşula rağmen çiçek açmaya, yeryüzüne çıkmaya çalışmış. önüne taşlar çıkmış, eğilmiş bükülmüş yeni yol bulmuş, rüzgar çıkmış savrulmuş yine de yeni yerinde tutunmuş. başına gelebilecek birçok şey gelmiş. ama yılmamış. tam filizlenecekken, güneşi hissedecekken kış gelmiş. bu kez dayanamamış. çabaladığıyla kalmış. tam oldu derken olamamış. zorluklarla, umuduyla kalakalmış. solmuş. kimse de sen çabaladın dememiş, desinler diye yapmamış zaten ama yine de kırılmış. öylece kalakalmış işte. başka baharı da yokmuş. umudu da gücü de. öylece kalakalmış..
devamını gör...
onur yürüyüşü
ilk olarak 28 haziran 1970 tarihinde new york, san francisco ve los angeles’ta eş zamanlı olarak düzenlenen yürüyüşlere verilen ad.
bu yürüyüşlerin tarihi ise bir yıl öncesinde yaşanan stonewall olaylarına dayanıyor.
ayaklanma adını 'stonewall ınn' adlı gey barından alıyor.

o dönemler farklı cinsel eğilimi olanlara karşı hem toplum hem de yönetim bazında bir baskı söz konusu. gey barlar da bu baskıdan nasibini almış.
eşcinsel bireyler toplum içinde el ele tutuşamıyor, dans edemiyor ve öpüşemiyordu. bu ve bu gibi eşcinsel davranışlar yasa dışı kabul ediliyordu.

barlar yasal olarak da sorun yaşıyordu. new york eyalet likör otoritesi, sadece eşcinsel kimliğiyle bilinen veya eşcinsel olduğundan şüphelenilen bireylerin toplandığı barları yasa dışı ilan edip kapatıyordu. 1966'da bu yasak aktivistlerin çabalarıyla kaldırıldı. fakat yasakların kalkması bar sahiplerince yeterli görülmemişti. çünkü halka açık alanlarda baskı devam ediyordu. barlar da kamuya açık mekanlardı.
fakat baskıdan kurtulmanın bir yolu vardı. o da içki ruhsatı
almamaktı. normal içki ruhsatı yerine 'bottle bar' denilen özel bir ruhsat tercih ediyorlardı. bu ruhsatın özelliği barda içki satılmamasıydı. müdavimler içkilerini kendileri getiriyorlardı. mekan ise sadece içki servisi yapıyordu*.
bu ruhsatın esas özelliği ise bara giriş yaparken müdavimlerin bir deftere isim ve imzalarını bırakmalarıydı. bu şekilde barın üyelere özel olduğu algısı oluşturuluyordu.

ama bu yöntem tam olarak işe yaramıyordu. çünkü barın sahipleri eşcinsel davranışların görmezden gelinmesi için polise rüşvet vermek durumundaydı.
new york'taki gey barlar mafyanın kontrolündeydi. stonewall da bu barlardan biriydi. mafya bu barları işletmekte menfaat görüyordu. bazı eşcinsel müşterilerine kimliklerinin gizli kalması karşılığında şantaj yaptığı söyleniyor mesela.
bundan başka stonewall evsiz eşcinsellere ev sahipliği yapıyordu. çünkü mekan hem büyüktü hem de üye olunması diğer kulüplere göre daha ucuzdu.
üyeler arasında giriş ücretini hırsızlık yaparak çıkartan müdavimler de vardı.
ve işin aslı bu bar bakımsızdı. müdavimler ise bu barlara bağımlıydı. bu barlar olmasa varlıklarını sürdüremeyeceklerinin farkındaydılar.*

verilen rüşvetler sayesinde bara baskın yapılacağı zaman yozlaşmış polisler haber uçururdu ve bardaki yasadışı içkiler saklanırdı.
fakat isyana sebep olan baskından önce haber uçurulmamıştı. hem de bu baskından birkaç gün önce baskın yapılmasına rağmen.
sanki hazırlıksız yakalamak amacındalarmış gibi...

isyan sürecine gelene kadar toplumsal meselelerde çok kereler gördüğümüz üzere ötekileştirilmiş bir kesimle karşı karşıyayız. içinde oldukları topluma karşı yabancı hissettirebilecek çok şeyler yapılmış.
böyle bir ortamda amerika'nın tarihindeki savaşma, mücadele etme, özgürlük ve bireysellik gibi amerika'yı amerika yapan şeyler göz önüne alındığında eşcinsellerin haklarını arama noktasında gösterdikleri cüretkar tavır daha iyi anlaşılabilir.

sonrasında olaylar gelişiyor ve polis barı basıyor. tarih 28 haziran 1969.
tutuklamalar, polis ve göstericiler arasında çıkan çatışmalar...
ve isyan yayılıyor...

üzerinden bir yıl geçmesiyle 28 haziran 1970 günü ilk onur yürüyüşü gerçekleşiyor.

slogan ise şöyledir: yüksek sesle söyle, eşcinsel onur duyar!
2016 yılında obama isyanın geliştiği bölgeyi ulusal anıt ilan etti ve eşcinsel harekete destek verdi.

kaynaklar için buradan, buradan ve buradan.
bu yürüyüşlerin tarihi ise bir yıl öncesinde yaşanan stonewall olaylarına dayanıyor.
ayaklanma adını 'stonewall ınn' adlı gey barından alıyor.

o dönemler farklı cinsel eğilimi olanlara karşı hem toplum hem de yönetim bazında bir baskı söz konusu. gey barlar da bu baskıdan nasibini almış.
eşcinsel bireyler toplum içinde el ele tutuşamıyor, dans edemiyor ve öpüşemiyordu. bu ve bu gibi eşcinsel davranışlar yasa dışı kabul ediliyordu.

barlar yasal olarak da sorun yaşıyordu. new york eyalet likör otoritesi, sadece eşcinsel kimliğiyle bilinen veya eşcinsel olduğundan şüphelenilen bireylerin toplandığı barları yasa dışı ilan edip kapatıyordu. 1966'da bu yasak aktivistlerin çabalarıyla kaldırıldı. fakat yasakların kalkması bar sahiplerince yeterli görülmemişti. çünkü halka açık alanlarda baskı devam ediyordu. barlar da kamuya açık mekanlardı.
fakat baskıdan kurtulmanın bir yolu vardı. o da içki ruhsatı
almamaktı. normal içki ruhsatı yerine 'bottle bar' denilen özel bir ruhsat tercih ediyorlardı. bu ruhsatın özelliği barda içki satılmamasıydı. müdavimler içkilerini kendileri getiriyorlardı. mekan ise sadece içki servisi yapıyordu*.
bu ruhsatın esas özelliği ise bara giriş yaparken müdavimlerin bir deftere isim ve imzalarını bırakmalarıydı. bu şekilde barın üyelere özel olduğu algısı oluşturuluyordu.

ama bu yöntem tam olarak işe yaramıyordu. çünkü barın sahipleri eşcinsel davranışların görmezden gelinmesi için polise rüşvet vermek durumundaydı.
new york'taki gey barlar mafyanın kontrolündeydi. stonewall da bu barlardan biriydi. mafya bu barları işletmekte menfaat görüyordu. bazı eşcinsel müşterilerine kimliklerinin gizli kalması karşılığında şantaj yaptığı söyleniyor mesela.
bundan başka stonewall evsiz eşcinsellere ev sahipliği yapıyordu. çünkü mekan hem büyüktü hem de üye olunması diğer kulüplere göre daha ucuzdu.
üyeler arasında giriş ücretini hırsızlık yaparak çıkartan müdavimler de vardı.
ve işin aslı bu bar bakımsızdı. müdavimler ise bu barlara bağımlıydı. bu barlar olmasa varlıklarını sürdüremeyeceklerinin farkındaydılar.*

verilen rüşvetler sayesinde bara baskın yapılacağı zaman yozlaşmış polisler haber uçururdu ve bardaki yasadışı içkiler saklanırdı.
fakat isyana sebep olan baskından önce haber uçurulmamıştı. hem de bu baskından birkaç gün önce baskın yapılmasına rağmen.
sanki hazırlıksız yakalamak amacındalarmış gibi...

isyan sürecine gelene kadar toplumsal meselelerde çok kereler gördüğümüz üzere ötekileştirilmiş bir kesimle karşı karşıyayız. içinde oldukları topluma karşı yabancı hissettirebilecek çok şeyler yapılmış.
böyle bir ortamda amerika'nın tarihindeki savaşma, mücadele etme, özgürlük ve bireysellik gibi amerika'yı amerika yapan şeyler göz önüne alındığında eşcinsellerin haklarını arama noktasında gösterdikleri cüretkar tavır daha iyi anlaşılabilir.

sonrasında olaylar gelişiyor ve polis barı basıyor. tarih 28 haziran 1969.
tutuklamalar, polis ve göstericiler arasında çıkan çatışmalar...
ve isyan yayılıyor...

üzerinden bir yıl geçmesiyle 28 haziran 1970 günü ilk onur yürüyüşü gerçekleşiyor.

slogan ise şöyledir: yüksek sesle söyle, eşcinsel onur duyar!
2016 yılında obama isyanın geliştiği bölgeyi ulusal anıt ilan etti ve eşcinsel harekete destek verdi.

kaynaklar için buradan, buradan ve buradan.
devamını gör...
fors
mecazi anlamda gösteriş yada caka anlamına gelen devşirme sözcük.
devamını gör...
cinsel ilişki olmadan ilişki yürür mü sorunsalı
cinsel ilişki iyi bir ilişkinin yüzde 10'u kötü bir ilişkinin yüzde 90'ıdır.
devamını gör...
güne bir alıntı bırak
ışığı önünde ara, geçmişte kalan gölgendir...
devamını gör...
geceye bir söz bırak
"birinin sizi sevmediğini hissediyorsanız bu kesinlikle doğrudur. sevgi hata payı olabilecek bir histir. fakat sevgisizlikte bu pay yoktur."
devamını gör...
mizofoni
psikolojik olarak, herhangi bir sese karşı aşırı rahatsızlık şeklinde gelişen duygu.
bu durumdaki insanlar rahatsız oldukları seslerden kaçmak için ortamı terk bile edebilir (kendimden biliyorum.) bu tür sesler karşısında gereğinden fazla tepki gösterebilir, gerginleşebilir.
hastalığın nedeni tam olarak bilinmediğinden, tam bir tedavisi de henüz yok.
söyleyebileceğim tek şey, hayatı bazen çekilmez hale getirdiği. hele de anlayışsız bir komşunuz varsa...
bu durumdaki insanlar rahatsız oldukları seslerden kaçmak için ortamı terk bile edebilir (kendimden biliyorum.) bu tür sesler karşısında gereğinden fazla tepki gösterebilir, gerginleşebilir.
hastalığın nedeni tam olarak bilinmediğinden, tam bir tedavisi de henüz yok.
söyleyebileceğim tek şey, hayatı bazen çekilmez hale getirdiği. hele de anlayışsız bir komşunuz varsa...
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının hissettikleri
tek başınalık duygusu yanı sıra büyük bir öfke var üzerimde. ali kaptan gibi tüm masayı tek bir örtüyle toplayıp gidip mutfağa yere fırlatmak istiyorum. konuşan herkese birer tokat yapıştırıp susmaları için bağırmak istiyorum. bağırarak ağlamak, küfür etmek istiyorum. iki yüzlü insanlara, sevgisinde cimrilere, ne istediğini bilmeyenlere, bir hiç olup gidenlere herkese burdan sataşmak istiyorum. bu akşam biraz psikopatlık yapasım var. ama ben ne yapacağım bir çay alıp gidip ders çalışacağım sözlük. gerçekten *
devamını gör...
herkesin naziler hakkında atıp tutması
dediklerinde haklı olan fakat diğer diktatörlerin daha kötü olduğunu savunarak hitlerin melek olduğunu göstermeye çalışan yazar beyanı.
stalin patlayıcı bağlayınca hitlere kötü diyemiyor muyuz ?
stalin patlayıcı bağlayınca hitlere kötü diyemiyor muyuz ?
devamını gör...
türkçüler ülkücüler ve ulusalcılar
bu kavramların şu zamanda içleri boştur. o yüzden ikiye ayrılır insan: ahlaklı insan ve ahlaksız insan.
devamını gör...
modern insanın en büyük problemi
anlamsızlıktır.
"huzur değil anlamdır aradığımız." pek severim.
"huzur değil anlamdır aradığımız." pek severim.
devamını gör...



