çocukken yaşanan hayal kırıklıkları
diş perisi. ilk dişim düştüğünde ertesi gün babam kapıya barbie bebek bırakıp zili çalıp saklanmıştı. bende gerçekten diş perisi hediye getirdi sanıp havalara uçmuştum ve baya uzunca bir süre diş perisinin varlığına inanarak her dişimde yastığın altına koyup bekledim ama bir daha hiç gelmedi.
devamını gör...
spontane radyo yayını
yaa çok bitanesiniz. şeker gibi eridim. teşekkürler hayatıma, ve tabi size eheh. süpersiniz devam, devam.
devamını gör...
bim'e iki kapıdan girmek
kapısı olmayan defacto, lc waikiki gibi mağazaların bunu ürünlerinin herkes için olduğu ve müşterileri kucaklıyormuş izlenimi vermek için yaptığını öğrendikten sonra aklımı kurcalamaya başlamış durum.
devamını gör...
sicilya'da bir aşk hikayesi
ann radclıffe'ın kaleme aldığı 18. yüzyılda geçen gotik edebiyatının temsilcilerinden olan kitap ilk olarak isimsiz yayınlanmıştır. iki kız kardeş annelerinin vefatından sonra annesinin en yakın arkadaşına babası tarafından emanet edilip mazzini şatosunda yarı tutsak yaşamlarına başlar. babaları çok geçemden başka bir kadınla evlenir yanına oğlunu alır ve şatoya neredeyse hiç uğramaz. annesinin yakın arkadaşı olan madam de menon kızlara hem öğretmenlik hem arkadaşlık hem annelik yapar. onlarsız hayatları sırdan ve normal geçen emilia ve julia, babası ve üvey annesinin şatoya gelmesi ile birlikte hayatları bir daha düzelmemek üzere bozuluyor. güzelliği dillere destan olan julia babası ile gelen davetlilerden olan konta aşık oluyor. ama bu aşk beraberinde acı ve gözyaşını beraberinde getiriyor. üvey anneleri babalarına olan sadakatsizliğini ustaca saklamakla birlikte kızların hayatına sinsice dahil olmayı da ihmal etmiyor.
roman aşk romanı kategorisinde olsa da oldukça merak duygusu ön planda olan bir kitap. karanlık mahsenler geniş doğa tavsirlerini bol bol okuyorsunuz. eğer gotik türünde kitaplar sevmiyorsanız yine de bu kitaba bir şans vermenizi tavsiye ederim.
benim düşüncelerim ise kitap çok akıcı olmakla birlikte merak duygusunu ön planda tutan bir kitap. kitabın son sayfalarında beni sıkan şey artık bu da olmaz dedirten çok fazla lanse edilen tesadüf olaylar.
beğendiğim kitaptan alıntıları da hemen aşağıya serpiştiriyorum.
"...uzunca bir süre oturup aklını dertlerinden uzaklaştırabilmek için en sevdiği yazarı okumaya başladı. o sayfaların bir zamanlar kendisinde uyandırdığı duyguları yeniden yakalayabilmek istiyordu."
"duygularımızın rengi ne kadar da kısa süre içinde değişebiliyor, dün nefret ettiğimiz şey bugün arzulanır hale gelebiliyor."
roman aşk romanı kategorisinde olsa da oldukça merak duygusu ön planda olan bir kitap. karanlık mahsenler geniş doğa tavsirlerini bol bol okuyorsunuz. eğer gotik türünde kitaplar sevmiyorsanız yine de bu kitaba bir şans vermenizi tavsiye ederim.
benim düşüncelerim ise kitap çok akıcı olmakla birlikte merak duygusunu ön planda tutan bir kitap. kitabın son sayfalarında beni sıkan şey artık bu da olmaz dedirten çok fazla lanse edilen tesadüf olaylar.
beğendiğim kitaptan alıntıları da hemen aşağıya serpiştiriyorum.
"...uzunca bir süre oturup aklını dertlerinden uzaklaştırabilmek için en sevdiği yazarı okumaya başladı. o sayfaların bir zamanlar kendisinde uyandırdığı duyguları yeniden yakalayabilmek istiyordu."
"duygularımızın rengi ne kadar da kısa süre içinde değişebiliyor, dün nefret ettiğimiz şey bugün arzulanır hale gelebiliyor."
devamını gör...
acaba 2000'lerde de yaşantı böyle miydi sorunsalı
yaşantı dediğin için biraz bahsedeyim. 2000 yılına girdiğimizde gölcük depreminin şoku üzerimizdeydi. marmara bölgesinde yaşayan biri olarak o depremin psikolojiyi çok kötü etkilediğini söyleyebilirim. hala bir çok insanın bilinç altına yerleşmiş ve bir şekilde gün yüzüne çıkmayı bekliyor olabilir. 2000 yılına girildiğinde her şeye milenyum adı konuyordu. milenyum internet cafe gibi. 2000 yılında balkanlarda karışıklı ve çatışmalar sürüyordu. o yıl galatasaray uefa kupasına yürüyerek insanları birleştirip sevindirmişti. o zaman insanlar, tutmadıkları takımları avrupada daha çok desteklerdi. bu arada 1999 yılında internet cafeler çoğalmıştı. 2000'de katlanarak arttı. bir internet cafeye girdiğinde herkes cs oynardı. kulaklıkta yoktu. hoparlörler açık içerisi savaş alanı gibi olurdu. herkes aynı server'a girer çatışırdı. neyse 1990'lı yıllarda sürekli seçim olur iktidar değişirdi. zaten kötü olan ekonomi bu istikrarsızlıktan kötü etkileniyordu. sonra nisan 1999'da üçlü koalisyon ile bir hükümet kuruldu. ağustosta deprem oldu. hükümetin başında yaşlanmış bülent ecevit vardı. deprem ekonomiyi çok kötü vurdu. 2000 kasım ayında bankacılık krizi yaşandı ve ekonomi bir darbe aldı. şubat 2001'de ise cumhurbaşkanı ahmet necdet sezer, bülent ecevit ile tartışmasında anayasa kitapçığını fırlattı ve büyük bir ekonomik kriz yaşandı. dolar birden bire fırladı. bazı bankalar ve şirketler battı. ülkenin birikiminin çoğu eridi. 2001 krizinden sonra gazetelerde, haberlerde misyonerlik faaliyetlerini okur-dinler olduk. akabinde tv programlarında islam ve hristiyanlık tartışılıyordu. 11 eylül 2001 de new york ikiz kulelere ve pentagona saldırı oldu. amerika'da yaşanan bu olay türkiye ekonomisini de kötü etkiledi. sonra abd, afganistan'a girdi. 2002'de insanlar bu sefer türkiyenin dünya üçünlüğü ile neşe buldu. kasım 2002'de erken seçime gidildi ve akp hükümete geldi. yere düşmüş türkiye ekonomisi düşen herkes gibi toparlanıyor ve ayağa kalkarken gelen bu hükümet bu kalkışın üzerine kondu. 1990'larda terör ile uğraşan ordunun başlattığı birçok projenin sanki akp hükümetince yapılmış gibi gösterdikleri gibi bunu da kendilerine yonttular. 2003 mart ayında abd, ırak'a savaş açtı. bu aylarda kurtlar vadisi dizisi başladı. 1998'de deli yürek 1999'da yılan hikayesi ile bir mafya dizisi furyası başlamıştı. bu iki diziden başka başarısız mafya dizileri yapılmıştı. bu iki dizi bittiğinde mafya dizisi modası bitti diye düşündük ama kurtlar vadisi mafya dışında devlet-mafya ilişkisi ve istihbarat konularını da işliyordu. sonrasını zaten az çok biliyorsunuz. 2003 yılında önceki bir iki yılda artan cep telefonu kullanıcı sayısı renkli ekranlı telefonların gelmesiyle hızla arttı. internet ve bilgisayar kullanımı da hızla arttı. ilerleyen yıllarda bu teknolojik gelişmeler ile akp hükümeti daha kolay sistemler kurdu. yaptıkları en iyi şeylerden biri dağınık olan sağlık sistemini tek bir yerde toplamak oldu. ondan önce ssklının hastanesi ayrı, emeklinin ayrı, demir yolu işçisinin ayrı gibi bir mantık vardı. belki çok büyük birşey değil ama böylesi iyi oldu. bu dönemde merkez bankası döviz rezervlerini genişletti. ekonomi biraz geliştiği için borçlanma da arttı böylece daha iyi bir ekonomimiz olduğu izlenimi yaratıldı ancak 2008'de abd'de patlayan ekonomik kriz ile dolar 1.05 seviyesinden 1.85 seviyelerine fırladı. bir çok kişi yine işsiz kaldı. bu dönemde akıllı telefon ve sosyal medya yavaş yavaş başlamıştı ama hayatımıza o kadar da girmemişti. ergenekon, balyoz gibi davalar ile akp gücüne güç kattı. daha fazla düşman yaratıp korku saldı iktidarını güçlendirdi. açılım süreci ile kürtlerin de oylarını almaya başladı ama pkk'yı düşman tutmasını bildi. bu stratejiyi iyi yaptı. mesela chp pek beceremiyor. bunda akp'nin dezenformasyon yapması da katkı sağlıyor. gördüğünüz gibi o zamanlarda ekonomik sıkıntılar vardı. ancak hayat daha farklıydı tabi. film - dizi izlemek. müzik dinlemek daha zordu. şimdi istediğin yerde istediğin zamanda bunları yapabiliyorsun. ayrıca herkese daha rahat ulaşabiliyorsun.
tanım: 2000'lerde insanlar, hükümete karşı söyleyeceklerinden bu kadar korkmazlardı. bu nedenle yaşantı şimdikinden biraz daha özgürdü diyebileceğim sorunsal.
tanım: 2000'lerde insanlar, hükümete karşı söyleyeceklerinden bu kadar korkmazlardı. bu nedenle yaşantı şimdikinden biraz daha özgürdü diyebileceğim sorunsal.
devamını gör...
buğulanmış cama bir şey çizmek
küçüklüğümde yapmayı çok sevdiğim eylemlerden biriydi.
büyüdükçe yapmamaya başladık tabii.
büyüdükçe yapmamaya başladık tabii.
devamını gör...
bff
sosyal medyada oldukça sık kullanılan bir terim.
bilhassa kadınlar arasında bayağı popüler.
best friend forever demektir.
türkçe anlamı ise sonsuza kadar en iyi arkadaş demektir.
#bff etiketi ile sıkça paylaşımlarını görürüz.
bilhassa kadınlar arasında bayağı popüler.
best friend forever demektir.
türkçe anlamı ise sonsuza kadar en iyi arkadaş demektir.
#bff etiketi ile sıkça paylaşımlarını görürüz.
devamını gör...
bir erkeğin en yakışıklı olduğu an
yakışıklıysa her an öyledir bununla birlikte rütbeli subay üniforması on level birden atlatır.
devamını gör...
anti siyonist genç
çok kısa bir süre içinde yazar olacağını tahmin ettiğim çaylak arkadaşımızdır kendileri.
devamını gör...
türkiye'de unutulamayan olaylar
hakan altun'un, demet akalın ve alişan'ın programına katılmamak için müziği bıraktım demesi. ilgili haber.
devamını gör...
tükenmişlik sendromu
depresyondan farklı bir klinik tablodur. depresyonda daha önce zevk alınan hiçbir şeyden artık zevk alınamıyordur.fakat burn out sendrom yani tükenmişlik sendromunda sadece yapılan işe (mesleğe)karşı duygusal tükenme,ilgisizlik, bıkkınlık, duyarsızlaşma mevcuttur.
genelde sağlık çalışanlarında meydana gelmekle beraber, insanla yoğun ilişki içerisinde olan her türlü meslekte de görülebilir.
genelde sağlık çalışanlarında meydana gelmekle beraber, insanla yoğun ilişki içerisinde olan her türlü meslekte de görülebilir.
devamını gör...
normal sözlük'e beğeni adı buluyoruz kampanyası
devamını gör...
chemex
peter schlumbohm tarafından 1941 yılında icat edilen, manuel filtre kahve demleme aparatı. ağzının tadını bilen kahve tiryakileri'nin bu aparatla filtre kahvelerini demledikleri bir gerçek. kahvenin orijinal tadını koruyabilmek, manuel bir aparatla daha kolay.
kaynak

devamını gör...
sözlük radyosu kaçak yayınları
araya kaynak yaptığım için sıradaki heerkeslerden özür diler ve grup üyemiz reginamills'in gomercan ülkü ocakları için neden rakkas şarkısını istediğini anlamak için sağdan sağdan kaçıyorum.
ha buraya kadar gelmişken grubumuzla ilgili şöyle bi görsel eklemek isterim;

bu görselden de anlaşılıyor oysa neden grup isminin böyle olduğu. hiç de gomercan'ın dediği gibi "niye böyle oldu anlamadım ki?" durumu yok ama neyyyyse...
ha buraya kadar gelmişken grubumuzla ilgili şöyle bi görsel eklemek isterim;

bu görselden de anlaşılıyor oysa neden grup isminin böyle olduğu. hiç de gomercan'ın dediği gibi "niye böyle oldu anlamadım ki?" durumu yok ama neyyyyse...
devamını gör...
mardonios
hep sayın ateist kaplumbağa’nın bir ukdesini doldurmak istemiştim; kısmet bugüneymiş. onun kadar güzel ifade edemeyecek olsam da, kendi çapımda bir şeyler karalayacağım. düzeltme yapılacaksa, yapmasını rica ediyorum.
efendim bu mardonios (mardonius olarak da geçer), herodot tarafından da sıkça dile getirilen bir pers komutanı. babası gobryas, kayınbabası dairus’tur. kendisinin hırslı ve başarılı bir asker olduğunu dile getirmemize gerek yok sanırım. heredot kendisi için ‘macera sever ve yaramaz’ ifadesini de kullandığını söylemeden geçmeyelim.
mardonios’un tarih sahnelerine çıkması, pers imparatorluğu’nun yunanistan’a ilk saldırısıyla başlıyor. dairus, iyonya ayaklanması’nın (pers imparatorluğu’na karşı iyonya devletlerinin başlattığı ayaklanma) suçlusu ve teşvikçisi olarak atina eretria şehirlerini bilmektedir ve hadlerini bildirmek ister. darios, damadı mardonios’u bu seferle görevlendirdi. sefere iyonya’dan başlamış ve buradaki ayaklanmayı bastırmış; buraya demokrasiyi getirmiştir. demokrasi dediysek, sözde demokrasi efendim; ama işe yaradı mı ona bakmak lazım.
çok da ayrıntıya kaçmadan, damadımız trak kabilelerine saldırmış ve makedonya krallığı’nı pers imparatorlu’na bağlamış. aralarında mardonios’un da bulunduğu pers ordusu, brygianların saldırısına uğramış ve mardonios yaralanmıştır. yaralanmasına rağmen, pers ordusu bu saldırıyı bertaraf etmiş.
ama yunan tanrılarıyla şaka olmaz. kendisi orada saldırıya uğrarken,gemi ile hareket eden pers ordusu, aynaroz yarımadası’na geldiklerinde fırtınayla karşılaşmış ve heredot’a göre 300 gemi, 20bin pers askeri kaybedilmiş.
hem denizdeki bu kayıp, hem de karada uğradıkları saldırı neticesiyle, zayıflamış orduyla yola düşmektense geri dönmeyi tercih etmişler.
seferden bir yıl sonra darius, grek devletlerine birer elçi göndermiş. önceki saldırırının da onlar için göz dağı olduğunu düşünerek, boyun eğmelerini ve eğer boyun eğeceklerse kendisine ‘toprak ve su’ göndermelerini istemiş.
diğer devletler kabul ederken, o zaman da naif bir devlet olan atina, önce elçiyi yargılamış , sonrasında idam ettirmiş. spartalılar ise ‘ne uğraşıcam ‘deyip direk kuyuya atıp öldürmüşler.
bölgede yapayalnız kalan atina ve sparta , düşman olmalarına rağmen ittifak yapmak zorunda kalmışlar.
ikinci sefer, darius’tan sonra başa geçen kserkes zamanında oldu. kserkes kendi halinde takılırken, kanı deli akan mardonios,intikam alması için kserkes’in başının etini yiyordu. kserkes’in aklı başında danışmanı artabanus, ona bunun iyi bir fikir olmadığınu söylüyordu. aslında mardonios’un amacı yunanistan’a vali olmaktı. nitekim, salamis savaşı’ndan sonra, perslerin ele geçirdiği bölgenin valisi oldu.
bu seferden sonra mardonios 300bin asker ile yunanistan’da kaldı. heredot efendi şöyle yazmış:
mardonius her şeyden önce persler denilen orada seçti ölümsüzler , sadece tasarruf hydarnes o kralın kişiyi çıkmak olmaz diyen, genel; ve sonra, pers zırhlıları ve bin at ve medler ve sacae ve baktriyalılar ve kızılderililer, hem onların uşakları hem de diğer atlıları. bu ulusların tamamını seçti; müttefiklerinin geri kalanından her halktan birkaç tane seçti, en iyi adamları ve iyi hizmet ettiğini bildiği kişileri... böylece, atlılarla birlikte tam sayı üç yüz bin kişiye ulaştı.
mardonios, sonrasında hem atina’yı yakıp yıkmış, hem de atinalıları ateşkese davet etmiş. teklifi de şuymuş: yakıp yıktım ama sor neden yaptım. bir anlık delilikle yaptım. gel barışalım, atina’yı beraber tamir edelim. atinalılar ateşkesi reddedince, yeni bir savaş hazırlığı falan derken, bu sefer şansı yaver gitmemiş mardonios’un ve platea savaşı’nda spartalılar tarafından öldürülmüş.
heredot tarihe şunu da düşmüş: aeginetalı biri spartalı lider pausanias’a mardonios’un kellesini direğe monte etmeyi önerdiğinde, pausanias şöyle demiş:
‘’
böyle işler yunanlılardan çok barbarlara yakışıyor ve barbarlarda bile onlardan tiksiniyoruz... bir daha önüme böyle bir sözle, böyle bir öğütle gelme ve şimdi cezalandırılmadığın için sabrıma şükret".
kaynakça: en.m.wikipedia.org/wiki/Mar...
efendim bu mardonios (mardonius olarak da geçer), herodot tarafından da sıkça dile getirilen bir pers komutanı. babası gobryas, kayınbabası dairus’tur. kendisinin hırslı ve başarılı bir asker olduğunu dile getirmemize gerek yok sanırım. heredot kendisi için ‘macera sever ve yaramaz’ ifadesini de kullandığını söylemeden geçmeyelim.
mardonios’un tarih sahnelerine çıkması, pers imparatorluğu’nun yunanistan’a ilk saldırısıyla başlıyor. dairus, iyonya ayaklanması’nın (pers imparatorluğu’na karşı iyonya devletlerinin başlattığı ayaklanma) suçlusu ve teşvikçisi olarak atina eretria şehirlerini bilmektedir ve hadlerini bildirmek ister. darios, damadı mardonios’u bu seferle görevlendirdi. sefere iyonya’dan başlamış ve buradaki ayaklanmayı bastırmış; buraya demokrasiyi getirmiştir. demokrasi dediysek, sözde demokrasi efendim; ama işe yaradı mı ona bakmak lazım.
çok da ayrıntıya kaçmadan, damadımız trak kabilelerine saldırmış ve makedonya krallığı’nı pers imparatorlu’na bağlamış. aralarında mardonios’un da bulunduğu pers ordusu, brygianların saldırısına uğramış ve mardonios yaralanmıştır. yaralanmasına rağmen, pers ordusu bu saldırıyı bertaraf etmiş.
ama yunan tanrılarıyla şaka olmaz. kendisi orada saldırıya uğrarken,gemi ile hareket eden pers ordusu, aynaroz yarımadası’na geldiklerinde fırtınayla karşılaşmış ve heredot’a göre 300 gemi, 20bin pers askeri kaybedilmiş.
hem denizdeki bu kayıp, hem de karada uğradıkları saldırı neticesiyle, zayıflamış orduyla yola düşmektense geri dönmeyi tercih etmişler.
seferden bir yıl sonra darius, grek devletlerine birer elçi göndermiş. önceki saldırırının da onlar için göz dağı olduğunu düşünerek, boyun eğmelerini ve eğer boyun eğeceklerse kendisine ‘toprak ve su’ göndermelerini istemiş.
diğer devletler kabul ederken, o zaman da naif bir devlet olan atina, önce elçiyi yargılamış , sonrasında idam ettirmiş. spartalılar ise ‘ne uğraşıcam ‘deyip direk kuyuya atıp öldürmüşler.
bölgede yapayalnız kalan atina ve sparta , düşman olmalarına rağmen ittifak yapmak zorunda kalmışlar.
ikinci sefer, darius’tan sonra başa geçen kserkes zamanında oldu. kserkes kendi halinde takılırken, kanı deli akan mardonios,intikam alması için kserkes’in başının etini yiyordu. kserkes’in aklı başında danışmanı artabanus, ona bunun iyi bir fikir olmadığınu söylüyordu. aslında mardonios’un amacı yunanistan’a vali olmaktı. nitekim, salamis savaşı’ndan sonra, perslerin ele geçirdiği bölgenin valisi oldu.
bu seferden sonra mardonios 300bin asker ile yunanistan’da kaldı. heredot efendi şöyle yazmış:
mardonius her şeyden önce persler denilen orada seçti ölümsüzler , sadece tasarruf hydarnes o kralın kişiyi çıkmak olmaz diyen, genel; ve sonra, pers zırhlıları ve bin at ve medler ve sacae ve baktriyalılar ve kızılderililer, hem onların uşakları hem de diğer atlıları. bu ulusların tamamını seçti; müttefiklerinin geri kalanından her halktan birkaç tane seçti, en iyi adamları ve iyi hizmet ettiğini bildiği kişileri... böylece, atlılarla birlikte tam sayı üç yüz bin kişiye ulaştı.
mardonios, sonrasında hem atina’yı yakıp yıkmış, hem de atinalıları ateşkese davet etmiş. teklifi de şuymuş: yakıp yıktım ama sor neden yaptım. bir anlık delilikle yaptım. gel barışalım, atina’yı beraber tamir edelim. atinalılar ateşkesi reddedince, yeni bir savaş hazırlığı falan derken, bu sefer şansı yaver gitmemiş mardonios’un ve platea savaşı’nda spartalılar tarafından öldürülmüş.
heredot tarihe şunu da düşmüş: aeginetalı biri spartalı lider pausanias’a mardonios’un kellesini direğe monte etmeyi önerdiğinde, pausanias şöyle demiş:
‘’
böyle işler yunanlılardan çok barbarlara yakışıyor ve barbarlarda bile onlardan tiksiniyoruz... bir daha önüme böyle bir sözle, böyle bir öğütle gelme ve şimdi cezalandırılmadığın için sabrıma şükret".
kaynakça: en.m.wikipedia.org/wiki/Mar...
devamını gör...
güne bir alıntı bırak
bu hayat da ne ki!.. dar, karanlık odam
sıkıntı dolu; pencereden rüzgar giriyor...
dışarıdaki tek vişne ağacı bile
donmuş camdan görünmez oldu. belki çoktan ölmüştür.
hayat mı bu!
dostoyevski | ezilenler
sıkıntı dolu; pencereden rüzgar giriyor...
dışarıdaki tek vişne ağacı bile
donmuş camdan görünmez oldu. belki çoktan ölmüştür.
hayat mı bu!
dostoyevski | ezilenler
devamını gör...
normal sözlük formatı ve kuralları için ne dediler
14- toplumu galeyana getirici tarzdaki tanımların tasarrufu moderasyona aittir.
solcular, sağcılar vb. ayrıştırıcı açılan başlık ve tanımlar bu maddeye göre, moderatörlerin insiyatifi ile silinecek veya silinmeyecek, yani özellikle solcular için açılan başlık ve tanımlar göz ardı edilebilir.
şimdi 14. madde, 5. madde ile bildiğiniz çelişiyor. birinde açık açık yasak derken birinde moderatör insiyatifine bırakılmış. bu iki madde birbirine zıt ve birbirini tanımlamıyor.
14. maddeye göre 5. madde de belirtilen konularda açılacak başlık ve tanımlara yapılan yasaklara bir yumuşatma olarak yorumlanabilir.
solcular, sağcılar vb. ayrıştırıcı açılan başlık ve tanımlar bu maddeye göre, moderatörlerin insiyatifi ile silinecek veya silinmeyecek, yani özellikle solcular için açılan başlık ve tanımlar göz ardı edilebilir.
şimdi 14. madde, 5. madde ile bildiğiniz çelişiyor. birinde açık açık yasak derken birinde moderatör insiyatifine bırakılmış. bu iki madde birbirine zıt ve birbirini tanımlamıyor.
14. maddeye göre 5. madde de belirtilen konularda açılacak başlık ve tanımlara yapılan yasaklara bir yumuşatma olarak yorumlanabilir.
devamını gör...
mhp'nin kayseri'de esnafa 50 kuruş siftah dağıtması
makarna dağıtan parti ile enseye şaplak dübüre parmak misali takıldıkları için çok görmediğim olay.
devamını gör...
geceye bir kedi bırak

ya nasıl bir şeydir bu sevilmek isteme duygusu
okulun bahçesinde bir kediye rastladık tabi okulun biraz arka taraflarında
bizim okulda küçük kediler mi varmış dedim. ve galiba en tatlısı bu siyahımsı* kedi kendiliğinden geliyo.
ve sevilmeye bayılmıyo mu*
kucağına koyup saatlerce seversin bildiğin.
kediler sevildikleri yerde dururlar.
aslında herkes onlar gibi olsa kimse ne boşuna bekler ne de boşuna üzülür.
kediler nankörmüş güya*
uzun bir süre kedi bakıp aynı zmanda çoçukluğumun büyük bir kısmı onlarla geçtiği için onları bilirim.
bir insan dışarda veya başķa barınak gibi yerlerden kedi sahiplenirler.çoğunun heves tabi bi süre sonra beslemek, ilgilenmek gibi bazı şeyleri unutuverirler.
bırak kediyi bn bile artık gelmem ki o evin bahçesine olsun veya besledigi yere.
aç mı kalsın yani
insanlar öyle istiyorlar ne olursa olsun bizi bırakmasınlar. o zamn bunu diyen kişi de ilgiyi ve bakımını üstlendiği hayvanı unutmasın.
onlar sevilmekten hoşlanırlar ve sevilmediği yerlerde de durmazlar.
bu birilerini hatırlatmadı mı sizce de?
a aa biz insanlar bizler de sevilmeyi severiz,sevildiğimiz yerlere gideriz...
hatta hatta sevilmediğimizi hissettiğimiz zamanlarda bi hayli uzaklaşırız.
aslında onlar nankör değiller,
asıl nankörler seni severim diye alıp bi süre sonra
bırakanlar...
devamını gör...