zengin bir eş bulma hayali
ben sersemin biriyim
oturmuş senin için aşk şiirleri yazıyorum
ellerinin beyazlığından
gözlerinin güzelliğinden bahsediyorum
oysa ki sen bir ettir,ekmektir tutturmuşsun
gözün dünyayı görmüyor
al bu şiirimi, götür sat
para ederse
bir ekmek, yarım kilo pirzola al
otur zıkkımlan
(bkz: ümit yaşar oğuzcan)
oturmuş senin için aşk şiirleri yazıyorum
ellerinin beyazlığından
gözlerinin güzelliğinden bahsediyorum
oysa ki sen bir ettir,ekmektir tutturmuşsun
gözün dünyayı görmüyor
al bu şiirimi, götür sat
para ederse
bir ekmek, yarım kilo pirzola al
otur zıkkımlan
(bkz: ümit yaşar oğuzcan)
devamını gör...
seyahat ya resulallah
rivayete göre evliya çelebi bir sabah kalktığında ''şefaat ya resulallah'' diyeceğine ''seyahat ya resulallah'' demiştir. bunu bir işarret olarak algılayan evliya çelebi, kıta kıta, şehir şehir gezmiş ve o meşhur eseri ''seyahatname''yi yazmıştır.
bu cümle de dediğimiz gibi evliya çelebinin dilinin sürçmesi ile oluşmuş bir cümledir.
bu cümle de dediğimiz gibi evliya çelebinin dilinin sürçmesi ile oluşmuş bir cümledir.
devamını gör...
geniş omuz
ülkem erkeklerinin fazla kilosu nedeniyle kendinde olduğunu düşündüğü şey.
dostum sen kaslardan ötürü geniş omuzlu degil, şişko olduğundan genış omuzlusun.
dostum sen kaslardan ötürü geniş omuzlu degil, şişko olduğundan genış omuzlusun.
devamını gör...
ömür dediğin
trt haber'de yayınlanan, yaşlı insanlarla yapılan belgesel. izlemeyi seviyorum. hüzünlendiriyor. hüzünlenmeyi seviyorum.*
devamını gör...
müntekim gıcırbey'den şebnem şibumi'ye mektuplar
murat menteş'in ikinci romanı olan korkma ben varım kitabının içinde yer alan muhatabına ulaşmayan mektuplardır.
1.mektup
alevleri görmezden gelerek yangını söndüremeyiz şebnem, susamlı akide şekerim, saraya sızmış lunapark balerinim; ilk hamleyi suçlular yapar. yani ben. paso ilklere imza atıyorum.
insan otuz yıl yaşayınca, dünyanın üç günlük olduğunu anlamaya başlıyor.
bir yandan da peccatophobia'ya [günah işleme korkusu] kapılıyorum galiba.
anlamı, ağırlığı olan her şey otomatikman senin safına geçiyor şebnem.
saçma ve boşuna olan ne varsa benim yöreme birikiyor.
uygarlık bize milyon çeşit yasakla sağlanmış bir düzen hediye etti. sanırım, en temel dertlerimizin, varlığımızın özünü teşkil eden trajedinin yatıştırması konusunda kimseye güvenmemeyi öğrendik.
eğer bir hedefin yoksa, kulağın rahat olur. kaybedecek bir şeyin yoksa, kaybolmak seni bozmaz. yenileceğinden eminsen, rakibini ciddiye alman gerekmez.
şu anda tomaso albinoni'nin [1671-1750] adagio'sunu dinliyorum. notalar daima harflerden daha anlamlı, daha etkileyicidir. melodiler, kelimelere beş çeker. sekoya ağacının kabuğu ateş geçirmezmiş: sekoya ormanında yangınlar, ağaçların içinde olup bitermiş.
şebnem, alevleri görmezden gelerek yangını söndüremeyiz.
şebnem uzaya baharın gelmesi, seni bulmama bağlı.
şebnem kalbimden senin kalbine balyozla bin pencere açayım.
şebnem her gülümseyişinde tüm ülkeye çay ısmarlayayım.
şebnem seninleyken bir yudum çay zenginleştirilmiş uranyum gibi enerji veriyor bana.
şebnem ne çok melek var yüzünde, tebessümün için binlercesi çalışıyor olmalı.
18. ve 19. yüzyıllarda, ingiltere'deki şapka fabrikalarında çalışan insanların yüzde 10'u delirerek ölmüş: keçe işlemekte kullanılan cıvanın yan etkileri... şebnem, üzerinde şapkalar yüzen bir cıva nehrine ayaklarımı sarkıtmış vaziyetteyim!
şebnem niye böyle?
aşkın, patlayan bir okyanusun tozları gibi saçılıyor.
şebnem bulutlara kement atayım, ne kadar istersen onca yağmur ayarlayayım.
şebnem kediler geliyor apartman boşluğuna, doğrudan bana miyavlıyor-lar, sanki senden bahsediyorlar, dikkatle bakıyorum.
şebnem zarflar açıyorum, faturalar çıkıyor içinden. sanki senden bir haber gelecek, senin el yazın, imzan olacak..
öyle saçma, küçücük, tülbent boncuğu gibi umutlar pıt pıt içimde beliriyor.
şebnem uçaklar geçiyor. uçakları sanki sen kullanıyorsun. her şeyde sana dair bir ipucu, bir işaret seziyorum. hayat çok tuhaf şebnem: paraşüt, uçaktan yüz yıl önce, 1783’te icat edilmiş.
şebnem içimde, kum saatindeki toz şeker gibi senin sevgin birikiyor.
milletçe öteden, varlığın başımı döndürüyor.
tessenjitsu adlı japon dövüş tekniği, sadece yelpaze kullanarak adam öldürmeye dayalıymış. zerafetin aksesuarı, cinayetin aracı olabiliyor.
şebnem her zorluğun içindeki kolaylığı, kara üzümün iri çekirdekleri gibi bulup çıkarabiliriz.
dilim uyuştu şebnem, parmaklarım yazmaktan oksitlendi. laf uzadıkça anlam geriler. sözlerde o acı yalan tadı belirir.
şebnem imparatorluk gibisin, dünyayı özelleştiriyorsun.
kalbim jelatini yoyo gibi zıplamaya başlıyor sesini işitince.
cehennemde teçhizatsız kalakalmış itfaiyeci gibiyim. tamam abartmayayım, tozutmayayım, uslu çocuk olayım. irmik helvasının üzerinde uçan kelebek gibi toz olayım.
beni kınama yeter ki, huylarımı değiştiririm.
bir robot kadar iffetli, güvercin kadar ılımlı olurum.
şebnem ballanmış ilkbahar gibisin.
leylaklarla dolu bir akvaryum, akasyalardan süzülen ikindi ışığından yapılmış gibisin.
iğde yumuşaklığı, iğde esansı, iğde reformistliği var sende.
üzerinde nar, kiraz, mandalina ve zeytinler yetişen bir ağacın mucizesini üstlenmişsin. benim payıma paylaşılamayan şeyler düştü galiba?
beni mahveden hatalarım hangileriydi, emin olamıyorum.
gerçek bela, devrim niteliğindeki bahtsızlık, büyük noksan neydi hayatımdaki?
bunlar ve benzeri belirsizlikler insanı sersemletiyor.
yanlış anlamaların mikrodalga fırınında ısıtılmış ve çabucak bayatlayan umut kırıntılarıyla besleniyorum. zehirlenmeye bile yetmeyecek porsiyonlarla.
çölde seraplar gören bir şempanze gibiyim.
tımarhanede esir edilmiş felçli bir dilsiz kadar gerginim.
pekala.. ciddiye alınmak için mızıkçılığa başvurma taktiğini kenara bırakayım.
sonuçları nedenlerin önüne almayayım. methiyeden şantaja geçmeyeyim. vahşetim teröre dönüşmesin. papatyaları harf olarak kullanayım. çağın gerisinde kalmayayım.
ilk romanı 1007 yılında murasaki shikibu adlı japon soylusu bir kadın yazmış; kitabın adı genji'nin hikayesi. romancılar bin senedir çalışıyor; bin yıla kalmaz seni anlatabilecek seviyeye ulaşırlar.
insanı cazibe hareket ettirir, mucize de durdurur. sözlerim sana karmaşık mı geliyor? birinin beni anlaması için yanımda elli yıl geçirmesi gerek şebnem.
keşke, içimizdeki bitki örtüsünü çürümeye terk etmek zorunda olmasak. kendimizi emanet edebileceğimiz kişiyi bulana kadar canımız çıkmasa. benzer şeyler arasında fark gözetme lüksüne sahip değiliz. o kadar zekisin ki şebnem, benim kurnazlığım senin dehanın yanında sağır bir devede kulak. belki dileklerim gerçekleşmese de iyi bir insan olurum? sanırım cehenneme gerçekten uğrayacağım, fakat cennete yakın bir bölgesine. şişko bir şeytanın, çelimsiz bir meleği göğsümün kafesinde patakladığını hissediyorum..
dişlerini, çillerini tek tek öpüyorum.
müntekim
1.mektup
alevleri görmezden gelerek yangını söndüremeyiz şebnem, susamlı akide şekerim, saraya sızmış lunapark balerinim; ilk hamleyi suçlular yapar. yani ben. paso ilklere imza atıyorum.
insan otuz yıl yaşayınca, dünyanın üç günlük olduğunu anlamaya başlıyor.
bir yandan da peccatophobia'ya [günah işleme korkusu] kapılıyorum galiba.
anlamı, ağırlığı olan her şey otomatikman senin safına geçiyor şebnem.
saçma ve boşuna olan ne varsa benim yöreme birikiyor.
uygarlık bize milyon çeşit yasakla sağlanmış bir düzen hediye etti. sanırım, en temel dertlerimizin, varlığımızın özünü teşkil eden trajedinin yatıştırması konusunda kimseye güvenmemeyi öğrendik.
eğer bir hedefin yoksa, kulağın rahat olur. kaybedecek bir şeyin yoksa, kaybolmak seni bozmaz. yenileceğinden eminsen, rakibini ciddiye alman gerekmez.
şu anda tomaso albinoni'nin [1671-1750] adagio'sunu dinliyorum. notalar daima harflerden daha anlamlı, daha etkileyicidir. melodiler, kelimelere beş çeker. sekoya ağacının kabuğu ateş geçirmezmiş: sekoya ormanında yangınlar, ağaçların içinde olup bitermiş.
şebnem, alevleri görmezden gelerek yangını söndüremeyiz.
şebnem uzaya baharın gelmesi, seni bulmama bağlı.
şebnem kalbimden senin kalbine balyozla bin pencere açayım.
şebnem her gülümseyişinde tüm ülkeye çay ısmarlayayım.
şebnem seninleyken bir yudum çay zenginleştirilmiş uranyum gibi enerji veriyor bana.
şebnem ne çok melek var yüzünde, tebessümün için binlercesi çalışıyor olmalı.
18. ve 19. yüzyıllarda, ingiltere'deki şapka fabrikalarında çalışan insanların yüzde 10'u delirerek ölmüş: keçe işlemekte kullanılan cıvanın yan etkileri... şebnem, üzerinde şapkalar yüzen bir cıva nehrine ayaklarımı sarkıtmış vaziyetteyim!
şebnem niye böyle?
aşkın, patlayan bir okyanusun tozları gibi saçılıyor.
şebnem bulutlara kement atayım, ne kadar istersen onca yağmur ayarlayayım.
şebnem kediler geliyor apartman boşluğuna, doğrudan bana miyavlıyor-lar, sanki senden bahsediyorlar, dikkatle bakıyorum.
şebnem zarflar açıyorum, faturalar çıkıyor içinden. sanki senden bir haber gelecek, senin el yazın, imzan olacak..
öyle saçma, küçücük, tülbent boncuğu gibi umutlar pıt pıt içimde beliriyor.
şebnem uçaklar geçiyor. uçakları sanki sen kullanıyorsun. her şeyde sana dair bir ipucu, bir işaret seziyorum. hayat çok tuhaf şebnem: paraşüt, uçaktan yüz yıl önce, 1783’te icat edilmiş.
şebnem içimde, kum saatindeki toz şeker gibi senin sevgin birikiyor.
milletçe öteden, varlığın başımı döndürüyor.
tessenjitsu adlı japon dövüş tekniği, sadece yelpaze kullanarak adam öldürmeye dayalıymış. zerafetin aksesuarı, cinayetin aracı olabiliyor.
şebnem her zorluğun içindeki kolaylığı, kara üzümün iri çekirdekleri gibi bulup çıkarabiliriz.
dilim uyuştu şebnem, parmaklarım yazmaktan oksitlendi. laf uzadıkça anlam geriler. sözlerde o acı yalan tadı belirir.
şebnem imparatorluk gibisin, dünyayı özelleştiriyorsun.
kalbim jelatini yoyo gibi zıplamaya başlıyor sesini işitince.
cehennemde teçhizatsız kalakalmış itfaiyeci gibiyim. tamam abartmayayım, tozutmayayım, uslu çocuk olayım. irmik helvasının üzerinde uçan kelebek gibi toz olayım.
beni kınama yeter ki, huylarımı değiştiririm.
bir robot kadar iffetli, güvercin kadar ılımlı olurum.
şebnem ballanmış ilkbahar gibisin.
leylaklarla dolu bir akvaryum, akasyalardan süzülen ikindi ışığından yapılmış gibisin.
iğde yumuşaklığı, iğde esansı, iğde reformistliği var sende.
üzerinde nar, kiraz, mandalina ve zeytinler yetişen bir ağacın mucizesini üstlenmişsin. benim payıma paylaşılamayan şeyler düştü galiba?
beni mahveden hatalarım hangileriydi, emin olamıyorum.
gerçek bela, devrim niteliğindeki bahtsızlık, büyük noksan neydi hayatımdaki?
bunlar ve benzeri belirsizlikler insanı sersemletiyor.
yanlış anlamaların mikrodalga fırınında ısıtılmış ve çabucak bayatlayan umut kırıntılarıyla besleniyorum. zehirlenmeye bile yetmeyecek porsiyonlarla.
çölde seraplar gören bir şempanze gibiyim.
tımarhanede esir edilmiş felçli bir dilsiz kadar gerginim.
pekala.. ciddiye alınmak için mızıkçılığa başvurma taktiğini kenara bırakayım.
sonuçları nedenlerin önüne almayayım. methiyeden şantaja geçmeyeyim. vahşetim teröre dönüşmesin. papatyaları harf olarak kullanayım. çağın gerisinde kalmayayım.
ilk romanı 1007 yılında murasaki shikibu adlı japon soylusu bir kadın yazmış; kitabın adı genji'nin hikayesi. romancılar bin senedir çalışıyor; bin yıla kalmaz seni anlatabilecek seviyeye ulaşırlar.
insanı cazibe hareket ettirir, mucize de durdurur. sözlerim sana karmaşık mı geliyor? birinin beni anlaması için yanımda elli yıl geçirmesi gerek şebnem.
keşke, içimizdeki bitki örtüsünü çürümeye terk etmek zorunda olmasak. kendimizi emanet edebileceğimiz kişiyi bulana kadar canımız çıkmasa. benzer şeyler arasında fark gözetme lüksüne sahip değiliz. o kadar zekisin ki şebnem, benim kurnazlığım senin dehanın yanında sağır bir devede kulak. belki dileklerim gerçekleşmese de iyi bir insan olurum? sanırım cehenneme gerçekten uğrayacağım, fakat cennete yakın bir bölgesine. şişko bir şeytanın, çelimsiz bir meleği göğsümün kafesinde patakladığını hissediyorum..
dişlerini, çillerini tek tek öpüyorum.
müntekim
devamını gör...
iletişim engellerinin temel sebebi
karşındakini dinlememek.
karşınızdaki kişiyi gerçekten dinliyor musunuz? yoksa konuşmak için sıranızı mı bekliyorsunuz?
-freud-
karşınızdaki kişiyi gerçekten dinliyor musunuz? yoksa konuşmak için sıranızı mı bekliyorsunuz?
-freud-
devamını gör...
800 tanım girdikten sonra yazmayı bırakan yazar
o kadar kısa sürede 800 tanım girebilmeyi başardıktan sonra dinlenmeyi hakettiğini düşündüğüm yazardır..
devamını gör...
normal sözlük'te profil fotoğrafı olan yazarları evlendirelim kampanyası
vay babasını sayın seyirciler balığa bakın ya. ne kadar düşünceli trollerimiz olduğunu gözler önüne sermiş adeta.
milletin özgüvenine nasıl çamur sıçratacaklarını iyice şaşırdı bunlarda.
milletin özgüvenine nasıl çamur sıçratacaklarını iyice şaşırdı bunlarda.
devamını gör...
iyi insanlara devamlı nankörce muamele edilmesi
hayatın içinde olan bir realite ne yazık ki ama elbette iyilikten anlayan insanlar da var önemli olan doğru insanlara karşı iyi olmak geri kalanına olmasan da olur.
devamını gör...
aşk bir baharat olsaydı ne olurdu sorunsalı
kekik. güzel kokusuyla cezbeder. tadı da güzeldir ama fazlası acıdır. dahil olduğu şeyin tadını bozar.
devamını gör...
ölümüyle üzen roman karakterleri
fareler ve insanlar- lennie çok üzülmüştüm ama bir yandan da george kendi köpeğini kendi öldürmeliydi gerçekten.
devamını gör...
güne bir alıntı bırak
"insanlar sevilmek için kusurlarını
gizleme gereği duyarlar. ama kimse
zaaflarına, zayıf anlarına, hatalarına
tanık olmadığı birini gerçekten
sevemez."
gizleme gereği duyarlar. ama kimse
zaaflarına, zayıf anlarına, hatalarına
tanık olmadığı birini gerçekten
sevemez."
devamını gör...
tamirci çırağı
cem karaca şaheseri.**
...
arabanın kapısını açtım, açtım, girsin içeri
arabanın kapısını açtım, girsin içeri
kalktı hilal kaşları, sordu "kim bu serseri?"
kalktı hilal kaşları, sordu "kim bu serseri?"
çekti gitti arabayla, egzozuna boğuldum
gözümde tomurcuk yaşlar, ağır ağır doğruldum
ustam geldi sırtıma vurdu, unut dedi romanları
işçisin sen, işçi kal, giy dedi tulumları!
işçisin sen, işçi kal, giy dedi tulumları!
işçisin sen, işçi kal, giy dedi tulumları!
işçisin sen, işçi kal, giy dedi tulumları!
...
*işçisin sen, işçi kal, giy dedi tulumları!**
...
arabanın kapısını açtım, açtım, girsin içeri
arabanın kapısını açtım, girsin içeri
kalktı hilal kaşları, sordu "kim bu serseri?"
kalktı hilal kaşları, sordu "kim bu serseri?"
çekti gitti arabayla, egzozuna boğuldum
gözümde tomurcuk yaşlar, ağır ağır doğruldum
ustam geldi sırtıma vurdu, unut dedi romanları
işçisin sen, işçi kal, giy dedi tulumları!
işçisin sen, işçi kal, giy dedi tulumları!
işçisin sen, işçi kal, giy dedi tulumları!
işçisin sen, işçi kal, giy dedi tulumları!
...
*işçisin sen, işçi kal, giy dedi tulumları!**
devamını gör...
epilepsi
öncelikle sakin olun, hastanın yanından ayrılmayın, yardıma gerek varsa başkasını gönderin
hastanın hareketlerini durdurmaya ve/veya engellemeye çalışmayın!
hastayı güvenli bir yere yatırın veya alın!
yaralayabilecek ucu sivri veya sert eşyalardan (sivri köşeler vb.) hastayı uzaklaştırarak veya bunları hastanın yanından uzaklaştırarak hastayı koruyun!
sıkı giysileri varsa giysilerini gevşetin (kravat, kemer gibi), şayet takıyorsa gözlüğünü çıkartın!
sabit ve rahat olacak bir şekilde onu bir tarafa doğru yatırıp, tükürüğünün dışarı akması sağlayın. rahat nefes alması için mümkünse ağzını ve solunum yolunu açık tutun!
asla ağzına bir şey sokmaya veya koymaya (örneğin, dişlerini sıkıyorsa açmaya veya su vermeye ) çalışmayın!
çene ile ilgili zorlayıcı hareketler zararlıdır!
nöbet sırasında ilaç vermeye çalışmayın, kendi kendinize nöbetin geçmesine yönelik bir şey yapmayın! soğan, kolonya vb. şeyler koklatmayın!
epilepsi krizi olduğu bilinen bir kişi ise yapay solunum veya kalp masajı yapılmasına gerek yoktur!
hastanın üzerinde epilepsi hastası olduğunu gösteren ve/veya öyle ise sizin neler yapmanız gerektiğini açıklayan bir kart, veya sağlık karnesi olup olmadığına bakın!
nöbetinin bitmesini bekleyin!
unutmayın ki, sıklıkla nöbet sonrasında kişi yorgun, ne yaptığını bilemez haldedir, dolayısıyla bu aşamada elinizden geldiğince sakin ve güven verici olun! engellemeler olumuz olabilir ama açık bir cama veya yola doğru gitme vb hareketlere yumuşakça engel olun!
nöbet hakkında verebileceğiniz bütün bilgilerin hem hastaya, hem de doktora yardımcı olacağını unutmayınız!
ne zaman ambulansa gerek vardır?
aşağıdaki durumlardan herhangi birisi ile karşı karşıya iseniz ambulans çağırın:
hasta suda nöbet geçirdiyse (örneğin yüzerken)
hastanın üzerinde epilepsi hastası olduğuna dair hiçbir bilgi yoksa veya hastanın bu nöbetinin bir epilepsi hastalığı nedeniyle geçirilip geçirilmediğini bilmiyorsanız
kişi yaralanmışsa, gebe ise veya diyabetik ise
nöbet 5 dakikadan daha uzun süredir devam ediyorsa
ikinci nöbet, ilk nöbet bittikten çok kısa bir süre sonra başlıyorsa
kasılmalar bittikten sonra kişinin bilinci açılmıyorsa
egzersiz sırasında nöbet olduğu zaman ne yapmalıyız?
oyun alanında biri nöbet geçiriyorsa en önemli şey kişiyi yaralanmalara karşı korumaktır, bu amaçla kişiye zarar verebilecek cisimler etraftan uzaklaştırılmalıdır. ağzın içine herhangi bir şey yerleştirmeye yada sıkılmış yumrukları açmaya çalışmak herhangi bir yarar sağlamaz.
nöbetler genellikle 2-5 dakika sonra kendi kendine durur.
nöbet sonrasında hastaların zihinsel fonksiyonlarında, şuur, motor ve duyusal fonksiyonlarda geçici bozukluklar olabilir.
nöbetten sonra hava yolu, solunum ve dolaşımın durumu kontrol edilmelidir. nabız yada solunum yoksa kardiyopulmoner resüsitasyona başlanmalıdır.
hasta güçlükle soluyor, nöbetler hiç durmaksızın devam ediyor yada hasta yarım saat geçmesine rağmen hala kendine gelemediyse acil yardım istenmelidir.
acil yardım gerektiren durumlar
nefes almada sorun varsa;
kardiyopulmoner resüsitasyon ihtiyacının varlığı
şuur açılmaksızın nöbetlerin peş peşe olması
10 dakikadan uzun süren şuur bulanıklığı
daha önce epilepsi olmayan bir kişide ilk nöbetin olması.
kaynak
hastanın hareketlerini durdurmaya ve/veya engellemeye çalışmayın!
hastayı güvenli bir yere yatırın veya alın!
yaralayabilecek ucu sivri veya sert eşyalardan (sivri köşeler vb.) hastayı uzaklaştırarak veya bunları hastanın yanından uzaklaştırarak hastayı koruyun!
sıkı giysileri varsa giysilerini gevşetin (kravat, kemer gibi), şayet takıyorsa gözlüğünü çıkartın!
sabit ve rahat olacak bir şekilde onu bir tarafa doğru yatırıp, tükürüğünün dışarı akması sağlayın. rahat nefes alması için mümkünse ağzını ve solunum yolunu açık tutun!
asla ağzına bir şey sokmaya veya koymaya (örneğin, dişlerini sıkıyorsa açmaya veya su vermeye ) çalışmayın!
çene ile ilgili zorlayıcı hareketler zararlıdır!
nöbet sırasında ilaç vermeye çalışmayın, kendi kendinize nöbetin geçmesine yönelik bir şey yapmayın! soğan, kolonya vb. şeyler koklatmayın!
epilepsi krizi olduğu bilinen bir kişi ise yapay solunum veya kalp masajı yapılmasına gerek yoktur!
hastanın üzerinde epilepsi hastası olduğunu gösteren ve/veya öyle ise sizin neler yapmanız gerektiğini açıklayan bir kart, veya sağlık karnesi olup olmadığına bakın!
nöbetinin bitmesini bekleyin!
unutmayın ki, sıklıkla nöbet sonrasında kişi yorgun, ne yaptığını bilemez haldedir, dolayısıyla bu aşamada elinizden geldiğince sakin ve güven verici olun! engellemeler olumuz olabilir ama açık bir cama veya yola doğru gitme vb hareketlere yumuşakça engel olun!
nöbet hakkında verebileceğiniz bütün bilgilerin hem hastaya, hem de doktora yardımcı olacağını unutmayınız!
ne zaman ambulansa gerek vardır?
aşağıdaki durumlardan herhangi birisi ile karşı karşıya iseniz ambulans çağırın:
hasta suda nöbet geçirdiyse (örneğin yüzerken)
hastanın üzerinde epilepsi hastası olduğuna dair hiçbir bilgi yoksa veya hastanın bu nöbetinin bir epilepsi hastalığı nedeniyle geçirilip geçirilmediğini bilmiyorsanız
kişi yaralanmışsa, gebe ise veya diyabetik ise
nöbet 5 dakikadan daha uzun süredir devam ediyorsa
ikinci nöbet, ilk nöbet bittikten çok kısa bir süre sonra başlıyorsa
kasılmalar bittikten sonra kişinin bilinci açılmıyorsa
egzersiz sırasında nöbet olduğu zaman ne yapmalıyız?
oyun alanında biri nöbet geçiriyorsa en önemli şey kişiyi yaralanmalara karşı korumaktır, bu amaçla kişiye zarar verebilecek cisimler etraftan uzaklaştırılmalıdır. ağzın içine herhangi bir şey yerleştirmeye yada sıkılmış yumrukları açmaya çalışmak herhangi bir yarar sağlamaz.
nöbetler genellikle 2-5 dakika sonra kendi kendine durur.
nöbet sonrasında hastaların zihinsel fonksiyonlarında, şuur, motor ve duyusal fonksiyonlarda geçici bozukluklar olabilir.
nöbetten sonra hava yolu, solunum ve dolaşımın durumu kontrol edilmelidir. nabız yada solunum yoksa kardiyopulmoner resüsitasyona başlanmalıdır.
hasta güçlükle soluyor, nöbetler hiç durmaksızın devam ediyor yada hasta yarım saat geçmesine rağmen hala kendine gelemediyse acil yardım istenmelidir.
acil yardım gerektiren durumlar
nefes almada sorun varsa;
kardiyopulmoner resüsitasyon ihtiyacının varlığı
şuur açılmaksızın nöbetlerin peş peşe olması
10 dakikadan uzun süren şuur bulanıklığı
daha önce epilepsi olmayan bir kişide ilk nöbetin olması.
kaynak
devamını gör...
şahmeran efsanesi
mezopotamya'dan hindistan'a kadar çeşitli mitolojilerde, farklı isimlerle, farklı hikayelerle yüzyıllardan bu yana günümüze gelmiş ve altı yılan üstü kadın şeklinde tasvir edilmiş olan yılanların şahı.
devamını gör...
hale
ay'ın etrafında buz kristalleri ile oluşan çember.
devamını gör...
reptilian
reptilianlar yıllar önce insanlarla bir arada yaşamaktadırlar fakat daha sonraları insanlara düşman olup onları yok etmeye başlarlar. bunun üzerine diğer uzaylı medeniyetler insanları gezegenden alır ve anunnakilerden bu gezegeni yok etmelerini isterler. ardından meşhur anunnaki ve reptilian savaşları olur ve bu savaşın ardından reptilianlar güneş sisteminin dışına kaçar.
anlatılan hikayeler ne kadar doğru bilinmez ama ben varlıklarına inanmaktayım.

bazı sümer heykelleri
anlatılan hikayeler ne kadar doğru bilinmez ama ben varlıklarına inanmaktayım.

bazı sümer heykelleri
devamını gör...
hame
okunası yazıların sahibi, edebi yönü gelişmiş cana yakın kafa sözlük yazarı.
devamını gör...
seyir
piraye erdoğan'ın kasım 2019'da yayınlamış olduğu bir roman.
bir öneri sonrası haberdar olduğum bir kitaptı ama kişisel gelişim kitabı sanıp pek sıcak bakmamıştım. yanılmışım. aslında bir kadının yaşantısını, çöküşlerini anlatan sonra hayatının nasıl değiştiğini, hangi aşamalardan geçtiğini en ince ayrıntısına kadar aktaran bir kitap. bu kitabı ne kadar anlatsam da asla yeterli derecede anlatamayacakmış gibi hissediyorum. ama eğer mutsuz hissediyorsanız bu kitabı okumanın fayda sağlayacağını düşünüyorum. tabiki bir kitap okudu diye kimse mutlu olmaz ama size çok farklı bir bakış açısı kazandıracak bir kitap.
bir öneri sonrası haberdar olduğum bir kitaptı ama kişisel gelişim kitabı sanıp pek sıcak bakmamıştım. yanılmışım. aslında bir kadının yaşantısını, çöküşlerini anlatan sonra hayatının nasıl değiştiğini, hangi aşamalardan geçtiğini en ince ayrıntısına kadar aktaran bir kitap. bu kitabı ne kadar anlatsam da asla yeterli derecede anlatamayacakmış gibi hissediyorum. ama eğer mutsuz hissediyorsanız bu kitabı okumanın fayda sağlayacağını düşünüyorum. tabiki bir kitap okudu diye kimse mutlu olmaz ama size çok farklı bir bakış açısı kazandıracak bir kitap.
devamını gör...
istanbul
uğruna şiirler yazılıp kitaplar basılan aşık olunası şehir. ancak bir sis şiirini görmezden gelmek olmaz. insanı boğanda o yaşatanda. sanırım hayat istanbul gibi o yüzden seviyoruz ve sarılıyoruz
devamını gör...