geceye acı ama gerçek bir cümle bırak
içimden garip bir ses
vira demir git diyor.
denizden gelen bir ses
sen sabahı bekleme
geceden al demiri
gün doğmadan git diyor.
ferhan şensoy
“içimden garip bir ses,
bir daha dönmem diyor.”
ozgur1ey
vira demir git diyor.
denizden gelen bir ses
sen sabahı bekleme
geceden al demiri
gün doğmadan git diyor.
ferhan şensoy
“içimden garip bir ses,
bir daha dönmem diyor.”
ozgur1ey
devamını gör...
babaya yakışan bir şey
eşinin haksız olduğunu bildiği durumlarda bile eğer kendisinden önce bir karar alınmışsa, bir söz söylenmisse "anneniz ne diyorsa o olacak." diyerek tutarlı bir tavır sergilemesi.
devamını gör...
sahilde kafka
ilk kez 2002 yılında yayınlanan haruki murakami romanıdır. 2009 yılında hüseyin can erkin tarafından türkçeye çevrilmiştir.
bence gelmiş geçmiş en iyi murakami romanıdır. kitap ayrıca amerika'da yayınlandığı yıl the new york times tarafından yılın en iyi romanı seçilmiş.
tam gezi olayları zamanında okumaya başlamıştım bu kitabı. gündüz iş, akşam nöbet, uyumadan hemen önce gözüm sızlarken okumaya çalışmıştım. şahane bir başkaldırı. şahane bir kaçış hikayesi. ilk kez murakami okuyacaksınız kesinlikle bu kitabından başlayın derim.
kitabın kahramanı kafka ile şehir şehir dolaşmak çok güzel ve nefes nefeseydi benim için. kafka'nın 16 yaşında henüz bir çocuk olması bir yana, bu çocuğun evi terkedecek kadar cesur olması, terkederken yaşadığı çekinceleri ve tabii yol hikayeleri bu kitabı gönlümde çok başka yerlere koyuyor. sanki kafka'yla kendi çocukluğundan uzaklaşıyorsun ve gerçekliğini bulma yolculuğuna çıkıyorsun.
bence gelmiş geçmiş en iyi murakami romanıdır. kitap ayrıca amerika'da yayınlandığı yıl the new york times tarafından yılın en iyi romanı seçilmiş.
tam gezi olayları zamanında okumaya başlamıştım bu kitabı. gündüz iş, akşam nöbet, uyumadan hemen önce gözüm sızlarken okumaya çalışmıştım. şahane bir başkaldırı. şahane bir kaçış hikayesi. ilk kez murakami okuyacaksınız kesinlikle bu kitabından başlayın derim.
kitabın kahramanı kafka ile şehir şehir dolaşmak çok güzel ve nefes nefeseydi benim için. kafka'nın 16 yaşında henüz bir çocuk olması bir yana, bu çocuğun evi terkedecek kadar cesur olması, terkederken yaşadığı çekinceleri ve tabii yol hikayeleri bu kitabı gönlümde çok başka yerlere koyuyor. sanki kafka'yla kendi çocukluğundan uzaklaşıyorsun ve gerçekliğini bulma yolculuğuna çıkıyorsun.
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının okuduğunda ağladığı kitaplar
fareler ve insanlar.
beni kör kuyularda kitabında da o seviyeye gelip öfkeye donusturmustum üzüntümü.
beni kör kuyularda kitabında da o seviyeye gelip öfkeye donusturmustum üzüntümü.
devamını gör...
sabahın köründe terk edilmek
insan insanı sabah kahvesini içip ayılmasını beklemeden terk etmez. ayıptır.
devamını gör...
limonlu kek
limonlu kek yaparken, limon ve kabuğunu limonata mantığı ile yaparım ki böylece kek daha aromatik ve daha sarı olur. ( bir de uyuz bir kardeşiniz varsa; o en ince rende ile rendelenmiş limon kabuğunu görmek istemeyen, onun çenesinden kurtulursunuz)
malzemeler:
3 yumurta
1 su bardağı şeker
3/4 su bardağı süt
1.5 limon-1 yemek kaşığı şeker (bu şeker limon kabuğunu ovalamak için)
1 kabartma tozu
2.5-3 bardak un
tepsiyi yağlamak icin katı yağ
yapılışı: yumurta ve şeker , şeker eriyip yumurta ile kabarıncaya kadar yaklaşık 4-5 dakika çırpılır. limonun kabuklarının sarı kısmı derin bir kaba rendelenir ardından 1 yemek kaşığı şeker ilave edilir ve kaşığın arkası ile bir süre ezilir. toz şeker sararıp hatta bir miktar eriyinceye kadar. sonra limon suyu bu karışıma ilave edilir ve karıştırılır. ardından bu karışım tel süzgeçle süzülerek şeker ve yumurta karışımına ilave edilir. sonrasında süt, sıvı yağ eklenir. bu aşamadan sonra keki mümkünse el çarpıcısı ile yavaş yavaş karıştırıp içine kabartma tozu ile karıştırılıp elenmiş un ilave edilir. eger tepsi 30 cmlik düz fırın tepsisi veya klasik dikdörtgen borcamsa 180°de 20-25 dakika pisirilir. dilimli kek kalıbı ise önce 180°de 15 dakika, sonra 160°de 15 dakika kürdanla kontrol edilerek pişirilir.
malzemeler:
3 yumurta
1 su bardağı şeker
3/4 su bardağı süt
1.5 limon-1 yemek kaşığı şeker (bu şeker limon kabuğunu ovalamak için)
1 kabartma tozu
2.5-3 bardak un
tepsiyi yağlamak icin katı yağ
yapılışı: yumurta ve şeker , şeker eriyip yumurta ile kabarıncaya kadar yaklaşık 4-5 dakika çırpılır. limonun kabuklarının sarı kısmı derin bir kaba rendelenir ardından 1 yemek kaşığı şeker ilave edilir ve kaşığın arkası ile bir süre ezilir. toz şeker sararıp hatta bir miktar eriyinceye kadar. sonra limon suyu bu karışıma ilave edilir ve karıştırılır. ardından bu karışım tel süzgeçle süzülerek şeker ve yumurta karışımına ilave edilir. sonrasında süt, sıvı yağ eklenir. bu aşamadan sonra keki mümkünse el çarpıcısı ile yavaş yavaş karıştırıp içine kabartma tozu ile karıştırılıp elenmiş un ilave edilir. eger tepsi 30 cmlik düz fırın tepsisi veya klasik dikdörtgen borcamsa 180°de 20-25 dakika pisirilir. dilimli kek kalıbı ise önce 180°de 15 dakika, sonra 160°de 15 dakika kürdanla kontrol edilerek pişirilir.
devamını gör...
üzülmeyi hak etmeyenleri üzenlerin üzülmemesi
hayata dair yazılı olmayan kurallardan birisi sadece .
devamını gör...
hasan can kaya
vatandaşın yuvasına mahkum olduğu günlerde bir çok youtube yayıncısı gibi fırsattan istifade ederek kendini ortaya atan, modası geçmiş bir rutini tekrar tekrar insanların gözlerine sokmak suretiyle şöhret basamaklarını tırmanan ve son olarak acun ile işbirliğine girerek içeriklerine acun'un platformundan devam eden yayıncıdır.
cem yılmaz'ın çoğu misafir olduğu programda, röportajlarında ve hatta gösterilerinde dahi zaman zaman yer verdiği bir husus var. diyor ki, seyirci ile atışarak, şakalaşarak, laf sokarak show yapmak bir yere kadar kabul görür.
hatta kendisi de stand up yapmaya ilk başladığı dönemler bu tip hatalar yaptığını dile getirdi.
şimdi hasan can kaya'ya dönüyoruz, yaptığı işin formatı ne? seyirircilerin zaaflarını, günlük rutinleri, rezil olabileceği durumları öne çıkartarak söverek güldürmek. iyi de bu yeni bir şey değil ki? lafı gediğine oturtur şekilde sövdüğün vakit recep ivedik'e de gülüyoruz, mahalleden ahmet amcaya da gülüyoruz, haliyle hasan can'a da gülüyoruz.
sonuçta ne oldu, pandemi döneminde millet evde tıkılı iken iki kakırdadı iki güldü, normal hayatına yavaş yavaş geçiş yapınca kaynadı gitti. 5-6 ay öncesine kadar sosyal medya hesaplarında bile minik minik videoları döner dururdu bak buna nasıl giydirmişler, şuna nasıl sövmüşler, ay kadın nasıl rezil oldu bilmem ne... şimdi? malzeme bitti.
-en büyük fantazin ne?
+uludağdan kaymak
-kayma erbabı mısın hehehehehe....
bariz bir şekilde hasan can kaya'da bu şekilde devam edemeyeceğinin farkında, bence. çünkü farklı içeriklere, farklı projelere yöneliyor, senaryodur, dizidir vs.
varsa kabiliyeti, ki var gibi görünüyor, bu cendereden kendini kurtaracaktır.
cem yılmaz'ın çoğu misafir olduğu programda, röportajlarında ve hatta gösterilerinde dahi zaman zaman yer verdiği bir husus var. diyor ki, seyirci ile atışarak, şakalaşarak, laf sokarak show yapmak bir yere kadar kabul görür.
hatta kendisi de stand up yapmaya ilk başladığı dönemler bu tip hatalar yaptığını dile getirdi.
şimdi hasan can kaya'ya dönüyoruz, yaptığı işin formatı ne? seyirircilerin zaaflarını, günlük rutinleri, rezil olabileceği durumları öne çıkartarak söverek güldürmek. iyi de bu yeni bir şey değil ki? lafı gediğine oturtur şekilde sövdüğün vakit recep ivedik'e de gülüyoruz, mahalleden ahmet amcaya da gülüyoruz, haliyle hasan can'a da gülüyoruz.
sonuçta ne oldu, pandemi döneminde millet evde tıkılı iken iki kakırdadı iki güldü, normal hayatına yavaş yavaş geçiş yapınca kaynadı gitti. 5-6 ay öncesine kadar sosyal medya hesaplarında bile minik minik videoları döner dururdu bak buna nasıl giydirmişler, şuna nasıl sövmüşler, ay kadın nasıl rezil oldu bilmem ne... şimdi? malzeme bitti.
-en büyük fantazin ne?
+uludağdan kaymak
-kayma erbabı mısın hehehehehe....
bariz bir şekilde hasan can kaya'da bu şekilde devam edemeyeceğinin farkında, bence. çünkü farklı içeriklere, farklı projelere yöneliyor, senaryodur, dizidir vs.
varsa kabiliyeti, ki var gibi görünüyor, bu cendereden kendini kurtaracaktır.
devamını gör...
her yazar bir çaylak sahipleniyor
ülkece ironilerimizi bile rencide etmek üzerine kurduğumuzu gösteren cümle.
her usta yazar bir çaylağı çırak olarak alıyor desek mesela, daha iyi durmaz mıydı? yine ironi olurdu ama en azından "yavru köpek" hissiyatını yaşatmazdı kimseye.
tamam yavru köpek candır, aşırı sevimlidir falan ama herkes öyle düşünmez. kırılan, gücenen olur vs...
neyse. sjw ilan edilmeden susayım bari.
her usta yazar bir çaylağı çırak olarak alıyor desek mesela, daha iyi durmaz mıydı? yine ironi olurdu ama en azından "yavru köpek" hissiyatını yaşatmazdı kimseye.
tamam yavru köpek candır, aşırı sevimlidir falan ama herkes öyle düşünmez. kırılan, gücenen olur vs...
neyse. sjw ilan edilmeden susayım bari.
devamını gör...
biz bir aileyiz diyen patron
söylediği ya da savunduğu şeyleri davranışlarıyla da göstermesi gereken patrondur. davranışa geçmeyen temennilerin önemi yoktur. psikolojik şiddet, sözel şiddete başvurup "biz aileyiz" demesi örneğin hiçbir anlam ifade etmez. çalışanların motivasyonunu düşürür bu tür durumlar.
devamını gör...
yazarların en ünlü etkileşimi
ferhat göçer twitter'da beni takip ediyor. ben onu etmiyorum.
devamını gör...
batı'nın doğu'ya üstünlüğünün sebebi
neydi hikaye,
feodal beyin himayesindeki serf, fırsatını bulunca burg'a* kaçar
prangalarından kurtulmak, nefes almak, yaşamak için.
batı insanının bireysellik mücadelesinin başladığı yer burası.
bu bireyselliğin bir şeyle desteklenmesi gerekiyor.
siyasi güç genel olarak feodal beylikler, prenslikler ve din sınıfı arasında dağılmış durumda.
bu yüzden serf para kazanmalı ki
burjuva olabilsin,
ben de varım kardeşim,
yıllarca bizi sömürdünüz,
diyebilsin.
çıkmayın dışarı öcü var dışarıda,
okumayın incil'i biz size anlatırız
diyenlere karşı çıkabilsin.
yoksa kim takar eskinin kölesini.
ama doğu insanı öyle mi?
bir devletin himayesinde.
aç olduğunda doyurulacak
çıplak olduğunda giydirilecek
adalet istediğinde şikayeti dinlenecek durumda.
siyasetnamede ne anlatıyor nizamü'l-mülk?
bir sultanın tebaasını nasıl idare etmesi gerektiğini anlatıyor.
adil olması gerektiğinden bahsediyor.*
bir düşünelim feodal bir beylikte pis bir ahırda karın tokluğuna yaşamak mı
yoksa bir devletin himayesinde yaşamak mı?
şahsen o dönemlerde olsam doğuyu tercih ederdim. dönemin batılısına sorsanız o da doğuyu tercih ederdi sanırım.
ama gelin görün ki o zamanların o mekanların ruhu bugün hâlâ yaşıyor ve geleceğimizi şekillendiriyor.
o gün avantaj olan şey bugün dezavantaj olabiliyor.
t: asırlardır süregelen sebeptir.
burjuva
feodal beyin himayesindeki serf, fırsatını bulunca burg'a* kaçar
prangalarından kurtulmak, nefes almak, yaşamak için.
batı insanının bireysellik mücadelesinin başladığı yer burası.
bu bireyselliğin bir şeyle desteklenmesi gerekiyor.
siyasi güç genel olarak feodal beylikler, prenslikler ve din sınıfı arasında dağılmış durumda.
bu yüzden serf para kazanmalı ki
burjuva olabilsin,
ben de varım kardeşim,
yıllarca bizi sömürdünüz,
diyebilsin.
çıkmayın dışarı öcü var dışarıda,
okumayın incil'i biz size anlatırız
diyenlere karşı çıkabilsin.
yoksa kim takar eskinin kölesini.
ama doğu insanı öyle mi?
bir devletin himayesinde.
aç olduğunda doyurulacak
çıplak olduğunda giydirilecek
adalet istediğinde şikayeti dinlenecek durumda.
siyasetnamede ne anlatıyor nizamü'l-mülk?
bir sultanın tebaasını nasıl idare etmesi gerektiğini anlatıyor.
adil olması gerektiğinden bahsediyor.*
bir düşünelim feodal bir beylikte pis bir ahırda karın tokluğuna yaşamak mı
yoksa bir devletin himayesinde yaşamak mı?
şahsen o dönemlerde olsam doğuyu tercih ederdim. dönemin batılısına sorsanız o da doğuyu tercih ederdi sanırım.
ama gelin görün ki o zamanların o mekanların ruhu bugün hâlâ yaşıyor ve geleceğimizi şekillendiriyor.
o gün avantaj olan şey bugün dezavantaj olabiliyor.
t: asırlardır süregelen sebeptir.
burjuva
devamını gör...
bengaripsengüzeldünyaumutlu ile dünyadan uzak
hafta sonu keyiflerimizin perşembeden başlayacağını müjdeleyen, daha "günaydın" görselleriyle bile bütün stresimizi, gün başlar başlamaz üzerimizden alıp uzaklaştıran, daim olmasını dilediğim heyecanı klavyesinden okunan yeni yayıncımızın güzel haberi. yıldızlar arası yolculuğu hayırlı olsundur, tuşlarına asteroid değmesindir.
devamını gör...
arda (belgesel)
exxen tarafından yayınlanan. 140 journos tarafından yapılan arda turan belgeselidir.
belgeseli genel olarak beğenmedim. güzel bir içerik olmuş ama bir belgesel için bence yeterli değildi.
arda turan dediğimiz kişinin belgeseli bir kere 45 dakika olmamalı. 45 dakikada onun kariyerini ve yaşadıklarını anlatmak pek mümkün değil. zaten mümkün olmamış. hayatı üzerinden kısa kısa geçmişler.
önce bayrampaşa ve çocukluğu. mahalle gezileri ve yetiştiği yerler gösteriliyor. hoşuma gitti. o semt ve yaşadıkları güzeldi. sonra altyapı ve galatasaray macerası. atletico madrid ve barcelona derken magazinsel olaylarla belgesel sonlanıyor. belgeselde konuklar arda turan ve ailesi. annesi, babası, kardeşi, sabri ugan gibi konuklar belgeselde konuklar.
arda ve yaşadığı hayatı tanıyoruz. nasıl büyüdüğünü nereden geldiğini öğreniyoruz.
arda turan bildiğimiz gibi çok yetenekli bir futbolcu. muhteşem bir futbol kariyeri var. özellikle atletico madrid dönemi her türk’ün bir olduğu ve desteklediği bir dönemdi. tam 5 tane kupa kazanıp mükemmel performans sergilemişti. sonra türkiye’yi sallayan barcelona transferi gerçekleşti. aslında iyi başlamıştı. şans yanında olmuştu neymar sakatlanınca kadroda yer bulmuştu. iyi bir performans sergileyip baya katkı yapmıştı. teknik direktör değişikliği yaşanınca forma şansı bulamayıp ayrılmıştı. kariyeri o noktadan sonra sürekli geriye gitti. yaşadığı olaylar ve kavgalar onu mahvetti. belgesel tam olarak bunları anlatıyor. hataları ve uğradığı haksızlıkları dile getiriyor. türkiye’de medya ve magazinin baskısını gösteriyor.
kendisi kariyerine yazık etti. bu onları tecrübe olarak görüyor. her insan hayatında böyle rezillikler yaşıyor ama toplum önünde olmadıkları için sorun olmuyor. arda’nın hatası burada başlıyor.
tabii kendisi hep olumsuz birisi değil. ben açıkçası kendisini en eskiden beri çok seviyorum. futbolu sadece futbol olarak görmeyen futbolculara bayılıyorum. arda öyle birisi.
belgesel konusuna gelecek olursak bence eksik bir belgeseldi. aceleye mi gelmiş ne olmuş bilmiyorum ama 140 journes belgeselleri çok güzel oluyordu bu maalesef bence olmamış. youtube’da yaptıkları belgesellerin seviyesinden uzaktı. samimi bir hava yaratılmaya çalışılmış ama pek beğenmedim.
belgeseli genel olarak beğenmedim. güzel bir içerik olmuş ama bir belgesel için bence yeterli değildi.
arda turan dediğimiz kişinin belgeseli bir kere 45 dakika olmamalı. 45 dakikada onun kariyerini ve yaşadıklarını anlatmak pek mümkün değil. zaten mümkün olmamış. hayatı üzerinden kısa kısa geçmişler.
önce bayrampaşa ve çocukluğu. mahalle gezileri ve yetiştiği yerler gösteriliyor. hoşuma gitti. o semt ve yaşadıkları güzeldi. sonra altyapı ve galatasaray macerası. atletico madrid ve barcelona derken magazinsel olaylarla belgesel sonlanıyor. belgeselde konuklar arda turan ve ailesi. annesi, babası, kardeşi, sabri ugan gibi konuklar belgeselde konuklar.
arda ve yaşadığı hayatı tanıyoruz. nasıl büyüdüğünü nereden geldiğini öğreniyoruz.
arda turan bildiğimiz gibi çok yetenekli bir futbolcu. muhteşem bir futbol kariyeri var. özellikle atletico madrid dönemi her türk’ün bir olduğu ve desteklediği bir dönemdi. tam 5 tane kupa kazanıp mükemmel performans sergilemişti. sonra türkiye’yi sallayan barcelona transferi gerçekleşti. aslında iyi başlamıştı. şans yanında olmuştu neymar sakatlanınca kadroda yer bulmuştu. iyi bir performans sergileyip baya katkı yapmıştı. teknik direktör değişikliği yaşanınca forma şansı bulamayıp ayrılmıştı. kariyeri o noktadan sonra sürekli geriye gitti. yaşadığı olaylar ve kavgalar onu mahvetti. belgesel tam olarak bunları anlatıyor. hataları ve uğradığı haksızlıkları dile getiriyor. türkiye’de medya ve magazinin baskısını gösteriyor.
kendisi kariyerine yazık etti. bu onları tecrübe olarak görüyor. her insan hayatında böyle rezillikler yaşıyor ama toplum önünde olmadıkları için sorun olmuyor. arda’nın hatası burada başlıyor.
tabii kendisi hep olumsuz birisi değil. ben açıkçası kendisini en eskiden beri çok seviyorum. futbolu sadece futbol olarak görmeyen futbolculara bayılıyorum. arda öyle birisi.
belgesel konusuna gelecek olursak bence eksik bir belgeseldi. aceleye mi gelmiş ne olmuş bilmiyorum ama 140 journes belgeselleri çok güzel oluyordu bu maalesef bence olmamış. youtube’da yaptıkları belgesellerin seviyesinden uzaktı. samimi bir hava yaratılmaya çalışılmış ama pek beğenmedim.
devamını gör...
karmaşık sayılar
kısaca karmaşık sayıların başlangıcı; del ferro(1465-1526), tartaglia(1499-1577), cardono(1501-1576) gibi bilim adamları sayesinde olmuştur.
bundan çok öncesinde de i*i = (-1) teorisi ortaya atılmış ancak kullanılmaya çok gerek görülmemiştir. ilk ortaya çıkışı 2. dereceden denklemlerin, reel kökü olmayanlarının, köklerinin bulunması adınadır. ancak bu zaman diliminde bilinmekte fakat kullanılmaya gerek görülmemektedir.
asıl öneminin farkedildiği nokta ise kübik denklemlerdir. del ferro, tartaglia ve cardono'nın bulduğu 3. dereceden denklem çözümünde her şey güzelken, rafael bombelli(1526-1572) garip bir şey farkediyor;
"(x)^3=15x+4" denklemini çözerken, kübik denklemler için çıkarılan formülün çalışmadığını farkediyor. bunun sonucunda bombelli kompleks sayıların beklenenden daha önemli olduğu sonucuna veriyor, çünkü bu kübik denklemin 3 adet reel sonucun olması gerekir.
bu karmaşık sayıların doğuşu olarak kabul edilir.
reel uzay, karmaşık uzayın bir alt kümesidir; yani her reel sayı için, imajiner kısmı 0 olan kompleks sayıdır diyebiliriz.
ne işe yaradığı fiziksel ve matematiksel olarak farklı yorumlanabilir, farklı farklı kullanım alanları vardır; ancak, en genel olarak karmaşık sayılar birden fazla eksenlerin bağımlılıkları açıklamak için kullanılırlar. x,y,z ekseninde çalışıyorsanız, bunu silindirik eksene ya da küresel eksene taşıyabilmenize imkan sağlar.
ama fiziksel olarak; doğada foton iki yerde nasıl aynı anda bulunabilir? gerçekten böyle bir şey olabilir mi ? dediğimizde; gerçekten böyle bir şeyin var olduğunu, evrenin aslında reel uzayda değil, karmaşık uzayda çalıştığını görürüz. yani karmaşık sayılarla işlem yapabilen biri evrenin tüm hareketini tanımlayabilir. bu sayede reel uzayda ifade edemediğimiz fiziksel olayları temsil edebiliriz.
bir başka güzel bir örnek ise metalik bir malzemeye giren bir ışık demetinin hızı, reel uzayda çalışan biri için; ışık hızının üzerine çıkmış olarak tanımlanır. fiziksel olarak ışık hızını aşmanın imkanı yoktur. kompleks sayılarla bu işi anlamaya çalışan biri ise; bu hızın gerçek olmadığını, sanallıktan kaynaklandığını, fiziksel gözlenemeyeceğini anlamış olur, bunun sonucunda da malzemenin kırılma indisinin kompleks sayılarla ifade edilmesi gerektiğini anlar.
fiziksel daha başka çok güzel örnekler verilebilir, olasılıklar dahi karmaşık sayılarla ifade edilirler.
bundan çok öncesinde de i*i = (-1) teorisi ortaya atılmış ancak kullanılmaya çok gerek görülmemiştir. ilk ortaya çıkışı 2. dereceden denklemlerin, reel kökü olmayanlarının, köklerinin bulunması adınadır. ancak bu zaman diliminde bilinmekte fakat kullanılmaya gerek görülmemektedir.
asıl öneminin farkedildiği nokta ise kübik denklemlerdir. del ferro, tartaglia ve cardono'nın bulduğu 3. dereceden denklem çözümünde her şey güzelken, rafael bombelli(1526-1572) garip bir şey farkediyor;
"(x)^3=15x+4" denklemini çözerken, kübik denklemler için çıkarılan formülün çalışmadığını farkediyor. bunun sonucunda bombelli kompleks sayıların beklenenden daha önemli olduğu sonucuna veriyor, çünkü bu kübik denklemin 3 adet reel sonucun olması gerekir.
bu karmaşık sayıların doğuşu olarak kabul edilir.
reel uzay, karmaşık uzayın bir alt kümesidir; yani her reel sayı için, imajiner kısmı 0 olan kompleks sayıdır diyebiliriz.
ne işe yaradığı fiziksel ve matematiksel olarak farklı yorumlanabilir, farklı farklı kullanım alanları vardır; ancak, en genel olarak karmaşık sayılar birden fazla eksenlerin bağımlılıkları açıklamak için kullanılırlar. x,y,z ekseninde çalışıyorsanız, bunu silindirik eksene ya da küresel eksene taşıyabilmenize imkan sağlar.
ama fiziksel olarak; doğada foton iki yerde nasıl aynı anda bulunabilir? gerçekten böyle bir şey olabilir mi ? dediğimizde; gerçekten böyle bir şeyin var olduğunu, evrenin aslında reel uzayda değil, karmaşık uzayda çalıştığını görürüz. yani karmaşık sayılarla işlem yapabilen biri evrenin tüm hareketini tanımlayabilir. bu sayede reel uzayda ifade edemediğimiz fiziksel olayları temsil edebiliriz.
bir başka güzel bir örnek ise metalik bir malzemeye giren bir ışık demetinin hızı, reel uzayda çalışan biri için; ışık hızının üzerine çıkmış olarak tanımlanır. fiziksel olarak ışık hızını aşmanın imkanı yoktur. kompleks sayılarla bu işi anlamaya çalışan biri ise; bu hızın gerçek olmadığını, sanallıktan kaynaklandığını, fiziksel gözlenemeyeceğini anlamış olur, bunun sonucunda da malzemenin kırılma indisinin kompleks sayılarla ifade edilmesi gerektiğini anlar.
fiziksel daha başka çok güzel örnekler verilebilir, olasılıklar dahi karmaşık sayılarla ifade edilirler.
devamını gör...
insan ruhuna en iyi gelen şey
üretkenlik ve başarı hissi. kendini geliştirmek, bir şeyleri başardığını hissetmek ve o hissin verdiği tatminkarlık paha biçilemez.
devamını gör...



